Pazartesi, Mayıs 31, 2010

tatloş

rana teyzesinin aldığı kutup hayvanlarını görünce delirdi. tüm hayvanları tanıyan kuzuya bu kutup ayısı annecim diyerek tanıtırken (tereciye tere satarken yani), oyuncak kutusunda gördüğü, karlı buzlu bir kutup bölgesi resmini görünce patlattı;
-annee, burası kuzey kutbu mu?
-hönk??
emre'yle birbirimize bakakaldık,
-ee nerden biliyorsun?
kendinden emin, yine sizi şaşırttım gülmesi eşliğinde;
-harika hayvanlar kuzey kutbuna arkadaşlarını kurtarmaya gitmişlerdiii
bağdaştırma süper...
***
yine bir çizgi film izliyoruz birlikte (ben ondan çok bayıldığım için)
purple and brown; acayip salaklar, gerçek salak ama çok tatlılar, gülüyoruz;
-annee (bir de hep böyle uzatarak çağırır beni) bu çivli filim çok serseem

iyi ki varsın...

bilgisayarın azizliği ve dünkü koşturma için özür dilesek, bizi affeder misin tadeşim?

seni ne kadar çok sevdiğimizi söylesem, iyi ki doğdun desem, iyi ki varsın desem...

senin gibi bir kardeşe sahip olduğum için çok şanslıyım desem...

kuzu seni çoook özledi desem...

seni seviyorum bir tanem, kara boncuğum...

Cuma, Mayıs 28, 2010

uzak

ha bu arada aldığımız bir bilgiyi esgeçmeyelim;
kuzu ciciannesine sorar;
-cicianne, kastamonu çok uzak mı? beni götürür müsün? figen teyzem var benim orda...
tabi bunu duyan teyze erir erir erir...

küçük arı

ne zor gelirdi otobüsle eve gitmek, tıkış tıkış, havasız. beklemek gelmesini ya da ucu ucuna kaçırmak. bu nasıl zevke dönüşür ki, eskiden olsa gülerdim. sırtım, boynum da ağrıdı, havasız da kaldım, hatta birgün peşinden koştum ama yakalayamadım. ama öyle güzeldi ki bu 4 günlük maceram :) beklerken haliç'i ve gün batımını izlemek, keşke küçük bir fotoğraf makinem olsaydı da bu muhteşemliği sadece beynime kayıt etmeseydim diye söylenmek. 4 saat yetti bana, 1'er saatten 4 gün. taksim-beylikdüzü. yol arkadaşım yetti bana, Küçük Arı. dilo'ya bir teşekkür önce, o tavsiye etti, maymuuun. en kısacık zamanlarımda bile okumak istedim. hayattaki en ufak şeyler nelere yol açıyor...aldığımız kararlar önümüzdeki yaşamı ne denli değiştiriyor... dün akşam öyle bir yerindeydim ki, yüreğim sıkıştı, doğruldum, kitabı kapatıverdim, sanki ben kapatınca yazılanlar değişecekmiş gibi. sonra açıp okumaya devam, az kalsın durağı kaçırıyordum. 1 sayfa kalmıştı ve ben yolda yürürken okuyabilir miyim acaba derken buldum kendimi, komik. asansörde devam tabi..
ve bitti, yüreğimde koca bir yumru bırakarak...

ve sorular başlar...

babacık sorar;
-eylül, kardeş ister misin?
-evet isterim, kardeş bakkaldan mı alınıyor???

Cuma, Mayıs 21, 2010

ilaç içirme teknikleri...

birkaç gündür ağlaya zırlaya kullandığımız bir burun damlası var. kıyametler kopuyor damlatırken, fobi oluştu kuzuda, aklına geldikçe damlayı damlatma diyor. başka bir ilaç verdi doktor, suda eritilenlerden ve tadına baktı hanım, içmiycem diye tutturdu. annecik içmelisin, yok, bak zorundayız, yok. benden günah gitti.
-bunu içmezsen damla damlatmak zorundayım!
gözlerimin içine dik dik bakarak;
-damladan korkmuyorum!!!
-???
-damlatabilirsin
peşinde ilerledim
-bu koltukta yapalım
meydan okuma diye buna derim ben. amaaa ben pes etmeeem, daha ne numaralar var kızım, kolay mı sandın anneni. hemen kenarda sakladığım sprey devreye sokularak,
-o zaman sprey sıkmak zorundayım, ilaç mı sprey mi, sen karar ver
ve zafeeer, çok adiyim

bahanesi çok...

-eylül lütfen kitaplarını toplar mısın, çok dağıtmışsın ortalığı
-toplayamaaam
-o niye?
-benim başım ağrıyor!!!

Perşembe, Mayıs 20, 2010

boncuk

e hep kuzu hanım olmayacak ya bu sayfalarda, yakışıklımı da koyayım arada sırada

pazar ve diğerleri









biz pazar günü yine gezmelerdeydik! gazete okuyabildim yupiii. çünkü hanım yine sihirli eller diye tutturdu, bizim de işimize geldi.














şebeksin sennn!!!!
çamaşır makinesine birşey takıldı sanırım ve bu sıralar sıkarken kendinden geçiyor. bunu duyan kuzu hanımın  yorumu çok alem;
-makina çoştu!!!

yolda bana hararetle anlatmaya başladı;
-anne, arılar birlikte mi uçarlar?
-evet genellikle annecik, niye sordun?
-ben televizyonda gördüm. arılar kardeşleriyle birlikte uçuyorlardı, çiçeklerden balözü toplayıp kovanlarındaki peteklerde bal yapıyorlardı!
-???

dizüstü bilgisayarda babacıkla birşeylere bakıyoruz, bizimki fareyle oynamaya başlayınca çaktırmadan çıkarıp işimize devam edelim dedik, farketmez mi;
-şeyini çıkarmışsınııız, edepsizleeeer
ve hemen yerine taktı!!!
zilliii, edepsiz olan sensin

ve dün gece hiç uyuyamadı benim kuzum, boğazına gıcık yapan birşey var ve öksürükten bayıldı. hatta bir ara kustu. onun da bizim de canımız çok sıkıldı.  uyuyamadıkça beni kendine çekip koynuna yatırdı, kocaman sarıldı, sanki bebek bendim, o anne...



Pazartesi, Mayıs 17, 2010

şükür...

hafta sonu kuzumla bir ilke daha imza attık. arkada ilk kez kendi başına oturdu, emniyet kemerini taktı ve biz bakırköy'e gittik, sadece ikimiz. bu kadar uzun bir yolu. bendeki de deli cesareti! yanımızda garantör birçok kitap, kraker. önce biraz kitap okudu, kraker yedi. sonra dışarıyı seyreyledi hanım.
-sana bir hikaye anlatayım mı?
-eveeet.
-bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde çoook güzel ve mutlu bir kız varmış. öylesine uslu bir kızmış ki
-anneee, beni anlatmayı bırak artık!!!
annen seni yerrr, ısırırrr,, sustum tabi!
illa sihirli eler diye tutturunca gittik tabi. oraya bıraktım bırakmasına ama gönlüm rahat mı? değiiil!!! kızlara bol bol tembih, en ufak birşeyde ararsınız değil mi? daha önce hiç bırakmadım, beni arayabilir. ne araması ahh ahh. hemen aşkıma telefon, içim huzursuz, yanlış mı yaptım acaba, erken mi? ya fatoş çıldırdın mı sen, git gazeteni al, otur bir kahve iç, hep aradığın fırsat önünde dedi akıllı koca! e tamam, gittim oturdum, aldım gazetemi, telefon önümde (çaldığı anda bakabilmem lazım, hani bir problem olursa) elimde gazetem. okuyorum ama nasıl, cümleler bitmiyor, aklım hep orada. kalktım bir bakındım ona görünmeden, herşey yolunda! bir iki gezdim ama 1 saati zor ettim. sonunda ne oldu, zorla çıkardım hanımefendiyi! bu kızlar var ya yakındır terk eder bizi anneler, bilesiniz. kuzu ki bana ne kadar düşkün olduğu bilinir, hemen satıldımmm. yuvaya falan gitse pabucum damda bile bulunmaz eminim.
neyse çıktık bir şekilde, elbise arayışı başladı, düğün var, az kaldı, bakmadığım yer kalmadı, bulamıyorum. hiç ama hiç düşünmediğim ve de bugüne dek hiç giymediği  tarzda bir elbise bulduk kuzuma. altı kabarık! tam bir prenses oldu! ve ben yine önyargıyla yaklaştığım için kendime çokça kızdım.
dönüş yolunda yine hiç üzmedi beni kuzum, gayet ılımlı, mülayim, birlikte gezmekten mutlu. müzik ister misin diye sordum.
-jehan'ı açar mısın?
-tabi açarım annecik
ilk parçayı dinlerken bir de istek verdi;
-leyla'yı açalım!
ve dinlerken güzel bir uykuya daldı, kafa bir o yana bir bu yana düşerek. ve ben öyle mutluydum ki, içimi bir huzur dalgası kapladı. ve serotonin kanımda öyle tavan yapmış ki haykırmak istedim ne kadar mutlu ve şanslı olduğumu. dilimde hislerimi anlatacak kadar kelimem yok, ya da kelimem var da yazacak kadar maharetim yok! ama ben şu an bile kıpırtılarlayım. şükürler olsun tanrım sana, öyle güzel bir ömür biçtin ki...

Çarşamba, Mayıs 12, 2010

maymuncuk

koltukta oturan aydoş'un arkasına geçip, omzuna çıkçık diye jeton atarak,
-hadi cicanne, sallansana!
diyerek ona jetonlu araba muamelesi yapan kuzuya ne demeli, gülmeli!
...............
aynı gün kadıncağız süpürgeyi kilerden çıkarınca, kaptığı gibi yerine geri koyan kuzu,
-yaa, süpürme evi! ben dağınık seviyorum!
diyerek, babasının hayat görüşünü örnek aldığını kanıtladı!!!

yaşamak ne güzel şey!!!


kuzunun cümlesi herşeyi anlatıyor sanırım;
-burada oynamak çok keyifli! buraya yine gelebilir miyiz?

ah kuzucuk, sanıyor musun sadece sen mutlu oldun.












tabi ki gün devam etti. biz yine bir enne organizasyonunda sevdiklerimizle birlikteydik. bu kez mum üflerken kuzu hanım yok! niye! çünkü hanımefendi cool takılmayı tercih etti ve kendi kafasından birini bularak -ki bu kayra bey oluyor- hamurla kendi pastalarını yaptılar. iyi ki doğdun cigi! sarılık olmuştun da biz seni ziyarete gelmiştik, hatırlıyor musun? annen de -ömrümde gördüğüm en rahat kadın- fırsat bu fırsat hastanede yatmış kitap okuyordu. daha dün gibi!

bol bol çocukluğumuzu konuştuk, şimdikilerin ne kadar şanssız olduğundan. eskilere dönünce neler geldi hepimizin aklına, çok güldük. ohh ne güzel gündü! hayat güzeldir...


günüm kutlandı

bu ve bunun gibi güzelim yollardan geçerek gittik, kendimizi eski türk filmlerindeymiş gibi hissederek. pazar günümüz böylesine güzel başladı ve...

vasat bir kahvaltı sonrası, şaşırtacak derecede güzel manzaralarla karşılaştık
hiç görmediğimiz hayvanlarla karşılaştık
örneğin altın sülün!
bol bol yeşil, bol bol temiz hava
-anne bu kaplumbağa tosbikten çok büyükmüş!
bu arada öğrendim ki, kuzum tüm hayvanların yavrusunu seviyormuş!
bu fotoğrafları keşke BURCU sen çekseydin, eminim çok daha güzel olurlardı
ve yine ilk kez gördüğüm bir şey; beyaz tavuskuşu. gelin gibi...
kafamızı nereye çevirsek bayıldık
bu gezinti benim anneler günü hediyem. kuzum sabah 07:30'da üstüme yatıp, anneler günümü kutladı ve kocaman bir öpücük de verdi bana. sonra da nereden duyduysa,
-ben olduğum için senin anneler günün var, ben doğmasam olmazdı!
maymun işte!
biz polononezköy'deydik. bunca yıldır gitmediğimize biz yandık, siz yanmayın!

Pazar, Mayıs 09, 2010

anneler günüsü...:)



benim biricik annem ve biricik ablam. anneler gününüz kutlu olsun. aranıa bir üçüncü anne olarak girmeyi çok isterdim ama... ikinizi de çok seviyorum. anne olmak nasıl bişey bilmiyorum ama anneme beni yetiştirdiği için çok teşekkür ediyorum. anneciğim seni çok seviyrum. ve elbette annem yarısı, aynı zamanda beni anne yarısı yapan kadın...
seni çok seviyorum. anneler günün kutlu olsun. umarım o zilli yanağına benim için de kocaman bir öpücük kondurur. seni çok seviyorum

Cuma, Mayıs 07, 2010

merhaba nick!


artık luli yok! sabah kasif dora, en mutlu suratıyla ve hiç kıpırdamadan, akşam -akşam dediğim de 10'dan sonra- önce avatar, ki dünyayı kurtarmaya çalışan ve de su, ateş, hava, toprak bükebilen kel kafalı sevimli kahramandır kendisi, izleniyor.
-hadi annecik kapat gözlerini
-avatar bitsin
iyi, tamam. 10:30 ginger başlıyor! bu sevimli ortaokul örğencisi erkek kardeşi ve annesiyle yaşayan, iki kankisi olan, okulda başarılı, ergenliğin başlarında, durgun bir hayatı var. aşk hayatı da var elbette. kuzu doğana kadar ben de zevkle izliyordum, belirteyim!
-hadi annecik kapat gözlerini
-ginger bitsin
iyi, tamam. 11:00 hey arnold başlıyor! resminden de görüleceği üzere pek bir tatlı. yumuşak, hırsları olmayan, sakin, anlayışlı, akıllı bir tip. onların da okul ve mahallede geçen bir hayatları var. ginger'in tersine arnold aşık değil, ona aşık biri var, platonik, helga! ancak kuzu helga'yı arnold'un kardeşi bellemiş, ikisi de sarışın olduğundan sanırım. bu da eskiden izlediklerimdendi!
koca kara gözler arnold'un sonunu pek getiremiyor, şükür! peki henüz 2,5 yaşındasın bunlardan ne anlıyorsun? neyse neyse, winx, selena, bez bebek ... izleme de bunlara razıyım, cidden. en azından çok huzurlu, sakin ve bizdenler (avatar hariiiç)

Perşembe, Mayıs 06, 2010

işte kanıtı...

dude-kuzu


bir sevinç, bir mutluluk
bir neşe!
hazırlanma, saçlarını bağlatma
hepsi bu miniş dude hanım için!
sonrası öpme, sevme fasılları
herkesi de öpmez haa!
tam teçhizatlı cevat kelle (bendeniz)
kahkahalar eşliğinde giydirip getirdim onları, tatatataaam
sude rekor kırdı; 5,5 köfte!
annesi yapmayı bilmiyor, çocuk ne yapsın!
kendilerince bir oyun da geliştirdiler hemen; çatal devirme!
o da neyse, biz hiç anlayamadık ama onlar çok eğlendi!
bizi tanıyan be bu tiplere bakanlar, küçük fatoş ve küçük banu lafını yapıştırır!
naylllon öyle değil mi?
birileri eksik galiba!
kızlaar, çok tatlısınız. sizi nasıl ısırsam, yesem!
bu eğlence bana en çok da kuzuya bir arkadaş gerektiğini farkettirdi. biz, ev, park yetmiyor ona. tamam çok eğleniyoruz, mutluyuz. ama kendi gibi birini arıyor işte. okullu olma zamanı geldi sanırım, ya da bir kardeş. bunu söylemek değil düşünmek bile çok zor. ama sanırım düşünmeli!

sana kırrmızı çook yakışıyooor

işşşte kıymızı gözlüklerrr
bol bol eğlence, gülmece, koşmaca, kaymaca
kocaman simiti mideye indirmece!
babası kılıklı, dışarda ne bulsa yer. yeter ki evde yemesin. dün akşam görkem'e yaptığım sandviçe burun bükerken, babasının dışardan söylediği ekmek arası kaşar salama nasıl da yumuldu. babası zevkten dört köşe, "bana çekmiş"
haa evde yemek de vardı, beylerin canı istemedi!
bazen başka türlü bir kudurma geliyor!
nereye hoplasam zıplasam modunda, gece geç saatlerde
bu kudurukluk dışarıda da pek çok kez vuku buluyor! burası alışveriş merkezi'nin kocaman bir kolonu ve biz rahat 15-20 dakika etrafında koşturduk. onu bulduğum anda kıkır kıkır! tuhaf bakışlarla karşılaşmadım değil. olsun, mutluyduk!