Cuma, Mayıs 31, 2013

dişlek


ya bu dori de ne komik balık, dünyanın en büyük hayvanına (balina) nasıl seslendi biliyor musun anne,
 "hey ufaklık"
(kayıp balık nemo)

 gecenin bir vakti, gözler kapalı, uykunun arası;
-anne, birşey sorabilir miyim?
-elbette annecik
-benim saçlarım one hundred tane mi?

 
 bunlar portfolyodan, deney yaptı bize bilim kadını :))





seneye 1. sınıf, aman tanrım!

Perşembe, Mayıs 30, 2013

şu şirkette durduğum her gün tescilliyorum;
gerizekalıyım!
gerizekalıyım!
gerizekalıyım!
gerizekalıyım!
gerizekalıyım!
gerizekalıyım!
gerizekalıyım!
gerizekalıyım!
gerizekalıyım!
gerizekalıyım!
gerizekalıyım!
gerizekalıyım!

Cuma, Mayıs 24, 2013

bir ilk daha

 -anneee, biliyor musun dişim sallanıyor :))
-aaa, gerçekten mi?
-bunun olmasını çok istiyordum,hep bunu bekliyordum, çok mutluyum anne :)))

hemen kutulandık, görmemişin dişi sallanmış : p


iki gün sonra muz yerken yuttu saftiriğim dişini. kutuya koyamadık diye hayıflanınca; merak etme diğer dişim düştüğünde koyarız diye avuttu beni, anne hangimiz bilemedim.

haa, bu arada diş mevzusunu telefonda sevgiliye söylediğimde öldüm gülmekten. zira ne olacak şimdi, neden sallanıyor, doktora götürelim mi, canı acır mı gibi bir sürü bilimsel soru sordu. meğer kendi dişleri sallanamadan çürüdüğü için çekilmiş hep zavallı kocamın :))

Salı, Mayıs 21, 2013

Pazartesi, Mayıs 20, 2013

üstad..


Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
“O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları…
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
“O benim.” diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan birşeylerin…
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem
de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak…

Can Yücel…

Çarşamba, Mayıs 15, 2013

bayıldım..



Birbirlerini en çok büyüleyenler, birbirlerini en çok tamamlayanlardır...

Pazartesi, Mayıs 13, 2013

livaneli'ye

yine gözüm kapalı aldım romanını, kardeşimin hikayesi! hiçbir yoruma bakmadan, konusu nedir bilmeden. çünkü sen yazmıştın. ve yine pişman olmadım. bir kez daha saygıyla eğildim önünde, böyle bir dil, böyle bir üslup! herşeyden çok tasvirler aldı götürdü beni. umarım birkaç tane alıntı yapsam sorun olmaz senin için;

bu tepeden Karadeniz'in bir insan gibi değişen, kılıktan kılığa giren hallerini izlemeye gelirdim. bazen öfkelenir, bitmek bilmeyen bir enerjiyle sahildeki kayalıklara kafa atardı, bazen kıyı çizgisini diliyle nazlı nazlı yalardı, ender olarak da bir göl gibi kıpırtısız kalır, içine kapanırdı. karadeniz'i bi roman kahramanı gibi ruhsal gelgitleri, öfkeleri, sevdaları, umutları ve mutsuzluklarıyla tanımayı öğrenmiştim.
                                                                          *
dedim ya, bütün bunlarda bir işaret görüyorum ben. demek ki buraya yerleşmem, burada kalmam, belki de burada ölmem, buraya gömülmem gerekiyor. neden mi? çünkü eski hayatımla hiçbir ilgisi yok. bana ay krateri kadar yabancı bir yer. ne bir kişiyi tanıyorum ne de beni tanıyan biri var. sorulardan, arkadaşlıklardan, toplumdan uzak, kendi içine dönen bir hayat. bütün istediğim bu.
                                                                          *
insan her şeyi untarak yaşayabilirdi ama her şeyi hatırlayarak yaşayamazdı!
                                                                          *
"peki sizin ayrıcalğınız ne?"diye soruyor.
"çok basit" diyorum. "okumak, sadece okumak. okuyan insan, dünyanın aklına yaslar sırtını. o zenginlerin arkadaşları birkaç finasçı, üç beş hlding yöneticisi. üstelik içtenlikten her zaman şüphe duyulan ilişkiler içindeler. oysa benim dostlarım dünyanın gelmiş geçmiş en akıllı ve en yaratıcı insanları: aristoteles, platon, ibn rüşd, faulkner, homeros, nietzsche, ibn haldun... bunları hangi maddiyatla bir tutabilirsin?"
                                                                          *
aslında aşk kelimesini hiç sevmediğimi, günümüzde bunun bir pazarlama aracına dönüştüğünü söyledim. aşk dendiğinde sanki küçülüyordu her şey. o zaman gerçek aşka ne ad verdiğimi sordu.
"karasevda" dedim.
"karasevda?"
"evet!" dedim. "işte insana o çılgınlıkları yaptıran duygunun adı budur. karasevdayla aşk farklıdır birbirinden. asıl tehlikeli olan da karasevdadır.
                                                                          *
aşk, bir uçurum kıyısında gözü bağlı yürümektir.
                                                                          *
bambaşka bir psikolojiye sürükledin beni, dün gece tabiri caizse şok yaşadım.meraklandım, şaşırdım, üzüldüm, birçok insani duygu vardı ama hepsinden önemlisi ilk sayfadan itibaren "dil" di. baştan sona anlatımlar, ifade, bu kadar akıcı, bu kadar sıkmaktan uzak, bu kadar mükemmel olabilirdi. teşekkürler livaneli, kendimi bildim bileli hayatımdasın. önceleri müziğinle, sonra usta kaleminle. umarım uzun yıllar daha güzel hikayelerini paylaşırsın benimle..

Perşembe, Mayıs 09, 2013

la vie en rose..

utandım kendimden! bunca yıllık şarkımızın (üstelik düğün şarkımız) sözlerine hiç bakmamışım, eşek kafam!

pembe hayat 

bakışlarımı kaçıran gözler 
dudaklarında kaybolan gülüş 
işte ait olduğum adamın 
rötüşsuz portresi 

ben onun kollarındayken 
kulağıma fısıldadığında 
hayatı pembe görüyorum 

bana aşk sözcükleri söylüyor 
her günkü gibi 
bana bir şeyler oluyor 

kalbime girdi 
sebebini bildiğim 
mutluluğum 

hayatta, benim için o ,onun için ben 
bana dedi yemin etti hayatı üzerine 

onu gördüğüm anda 
kalbimin çarptığını 
hissettim 

bitmeyen aşk gecelerin 
yerine mutluluk aldı 
sıkıntılar üzüntüler gitti 
mutlu,ölümüne mutlu 

ben onun kollarındayken 
kulağıma fısıldadığında 
hayatı pembe görüyorum 

bana aşk sözcükleri söylüyor 
her günkü gibi 
bana bir şeyler oluyor 

kalbime girdi 
sebebini bildiğim 
mutluluğum 

hayatta, benim için o ,onun için ben 
bana dedi yemin etti hayatı üzerine 

onu gördüğüm anda 
kalbimin çarptığını 
hissettim 

ve neden bizim şarkımızmış anladım..