Pazartesi, Aralık 22, 2014

Geldi, elleri kolları dopdolu. yavaşça aldım yüklerini. sevgi, özlem, mutluluk bolca, kolayca sığdırdım kalbime. anlamsızca direği sızladı burnumun, devam ettim; bir sürü hatıra getirmiş yanında, nereye koyucam bu kadarını bilemedim. güzellerini ayıkladım, gerisini bir kutuya doldurdum, üzerini sıkı sıkı bantladım, kaldırdım en kuytuya. sızlamam artmaya başladı, umursamadım, devam ettim. muhabbet getirmiş, serpti evin her yanına gül yüzüyle. sıcak yemekler, buğulu camlar getirmiş. gün gün açıcam dedi paketleri, hepsini açma. tamam dedim, her gün koklarım, daha iyi. koklarım da burnuma ne oldu böyle dedim, dayanamıyorum. al dedi, huzur getirmiş, aldım bağrıma bastım, çok az kalmış bende meğer anladım.ellerine baktım, bir tuhaflık vardı. hepsi çok fazla ama eksikti. matematiğim iyidir ama çözemedim. gözlerine baktım. çözme dedi, kimse çözemez. bir eksikle yanındayım, olmaz mı?
annem geldi :))

Perşembe, Aralık 18, 2014

bir elimde gökyüzü var..

dank!

- bir sonraki oyun nesine? dedi.
- nasıl yani dedim, oyunlar artık birşeyine mi oynanıyor?
- yenilen kahve ısmarlasın, seninle tanışmayı çok isterim, dedi!
- oha dedim, kart zampara asfadfsfdfsfsdf!

insanoğlu ne günlere kalmış ey okuyucu. adam 50 yaşında, adropoz başına vurmuş! yahu sana sinyal verecek en ufak kelime yazmamışım hadsiz! aksine kocamı çocuğumu gözüne gözüne sokarak her yeri karanlığa boğmuşum. ha şimdi okurken aklından, niye tanımadığın insanlarla yazışıyorsun ki, haketmişsin diye geçen insan kılıklı. sen evet sen, bu sinirle sana da saydırmadan kaybol gözümün önünden, senden de tiksindim şimdi. insanlık öldü de benim haberim mi yok lan.

kadın olan her yerde taciz var arkadaş! yaşın, başın, eşin, tipin hiçbir önemi yok hem de. önemli olan cinsiyetin. kadınsan çok konuşma, gülme, ağır ol, kahkaha yok! kafanı eğ, giyimine kuşamına dikkat et! zira karşındaki öküz gözüne toz kaçsa sinyal sayar, etrafındaki insan kılıklılar da dişi köpeğin kuyruğu muhabbetine girip asabını bozar, katil olursun yeminle!



Salı, Aralık 09, 2014

sçs


hey dostum! biliyorsun hayat hep de yamuk yapmıyor. seni bana amorti verdiğini sandı ama bir yanlışlık yapmış, ikramiye büyük çıktı!  bu doğumgünü yazısında sana bilmediğin şeyler yazamam üzgünüm, bildiğin şeyleri tekrar tekrar yazıcam ve sen de okuyacaksın! (bir kötü kadın kahkahası atarken ben) 
biliyorsun;
seninle aynı dili susmayı, kitaplardan konuşmayı, tavsiyeler vermeyi, bir şarkı dinlerken gönderip sana da dinletmeyi, film eleştirmeyi, saçmasapan yorumlarımızı, milleti çekiştirmeyi, gmail sayfamın hep açık olmasını seviyorum.birlikte kahrolmayı, en dipteyken beni anlamanı, salak coşkularımı salaklıkla karşılamanı, bazen kimseyi beğenmemeni, hiçbir kalıba sokmadan beni olduğum gibi kabullenmeni, karşında olmadığım gibi biri davranmak zorunda kalmamamı ve bu paragrafı yazabileceğim biri olmanı seviyorum
iyi ki doğdun dostum mou..

ya ben bu sabah var ya..

Pazartesi, Aralık 08, 2014

o günlerden biri olmalı..


sana bayıldığımı söylemiş miydim lucycik :))
sesini alıp gün doğumuyla uzaklara gidesim var. yanına gitarı almayı unutma ama içimi coşturuyor. mızıkasız da olmaz haa, çok derinden etkiledi kendisi beni. demem o ki seninle çok uzun yol gidesim var lucy, kimselere haber vermeden. kafa nereye biz oraya ha ne dersin? kız bırak uzun yolu, kulağımda senle istiklalde gezsem yeterdi şimdi..

O-oh-oh-oh-oh, O-oh-oh-oh-oh,
Must be one of those days

dışarı çıkar beni ey sevgili! bak yukarıda imalarda bulundum ama anlamazdan gelme ihtimaline karşı garantiye alıyorum. gezip tozmak isteyen bir hatun var burada, içi kıpraşan. hey, bu yaşlarımı çok ararsın sonra haa..

Perşembe, Aralık 04, 2014

   korkarım bugün kurtuluş yok. hangi renk hapı yutsam dakikalar slow motion yapacak. okuduklarımsa bir çırpıda bitecek. ironiyi görebildin mi blog. göremediysen de he de, gönlüm olsun. 
   inişlerden çok sıkıldığımı söylemiş miydim? artık çıkış bile istemiyorum aslında. rakım sabit kalsa kafi. zira oksijenin azı ciğerimi çok yakıyor, nefes alamıyorum. çok olunca da kafa yapıyor be. artık onu da pek görmüyorum ya neyse ne. nereye gitti bu allahın cezası polly yine! lazımken kaybolur hep. ona da yazık, kolay değilim ki ben. mesaisi çoook uzun ve yorucu. maaşına zam, altına araba versem, yol-yemek benden. ha, ne dersin polly? hep yanımda kalsan? 


Salı, Kasım 25, 2014

arrivederci

    senin de gözünün önünde aslan macarena yapıyor mu blog. bu günlerde gözümün masaüstü işte hep bu! ya ellerim! yaw kocamdan çok dokunur oldum, aldatma sayılır mı?
dün akşam 2 saatte gittim dile kolay. tamam istanbullu, deme normal diye biliyoruz da bazen kaldıramıyoruz. eve gecikince yemek de gecikti. zaten yemek dediğin de hünkar beğendi değil. o saatten sonra bu hatuna da yazıktır, vicdansız! neyse banyo yapılacak, makineye çamaşır, valizler hazırlanacak. benimki birşey değil de hanımefendinin sahne ve kokteyl kostümleri, spor kıyafetleri, pırlantaları, tasarım ayakkabıları, offf anam offf. ha nereye mi gidiyoruz, şepşeleğe :)) bak heyecan yaptım yine, tey-ze dedi bana yaa. saçmalama telefonu teyze sanmıyor, döverim haa. sanırım yarın öğlene doğru kendime aşık ederim seni teyzemmm, süpürge tamam, kedi köpek de var. en sevdiğin tek teyzen geliyor maymunum hazırlan..

    bak nasıl da kötümserlikten pollyanna yutmuşa döndüm. işte karşınızda "uç"ların kadını. en güzel günler, en güzel geceler sizlerin olsun, allahaısmarladık efem..

Perşembe, Kasım 20, 2014

sapla sapla

bildiğin yaşlandım dostum, dökülüyorum.dün baş ağrım göklere çıkarken beni yerin dibine soktu. bulantı da yanında ekstra. hani böyle ben kelimelerle anlatamam diye gif.ledim;

sapla bıçağı bitsin bu ızdırap durumu. neren acıyorsa canın oradaymış arkadaş! acilde iğneyi yiyince popo tüm vücuda komut verdi yeminle, bulutların üstüne yolculuk başladı. ahhh ne tatlı şey ya, insanı uyuşmaya teşvik ediyor namussuz. peşine emar'a girdim bir de. aman ne biçim alet, en mezarımsı olandan değildi allahtan. bunda bile silindirin içine girince daraldım, ıyh. antirifistan sesler kafamı karıştırdı tartartar, tırtırtır, 600'e kadar sayamadım yaw. ben 290'dayken beyaz önlüklü prenses gelip beni çıkardı. tabi saniyelerin arasına binbir türlü düşünce sokarsan böyle olur. herşeyi düşünmüşler de bu yatan kişi onca zaman ne yapacak, canı sıkılır tepesine bir ekran koyalım, daha iyisi bir kitap açalım yok. hizmet bekliyoruz tıp dünyası heyyy. bir de hiç kaşınmayan yerleri kaşınıyor insanın anacım, kımıldama dediler ya. neyse yarın sabah değerlendirecek daktırım. sanırsam galüba zannumca nurtopu gibi bir migrenim var...

Çarşamba, Kasım 19, 2014

bugünün diğer günlerden farkı yok benim için biliyor musun? zira bir yıldır her gün etrafımda kara delikler. o kadar çoklar ki illaki birine düşüveriyorum, kafaüstü. içerisi çok karanlık, yolumu hiç bulamıyorum. sesleniyorum, kahkahası kulaklarımda, içimin acısına dayanamayıp kulaklarımı tıkıyorum, yürüyorum.bir koku alıyorum, izini sürüyorum, buluyorum, özlemmiş. öyle yoğun ki nefes alamıyorum. fotoğraflar beliriyor etrafımda, bakamıyorum.kafamı nereye çevirsem yenisi beliriyor. gülümseyen bir tanesine bakıyorum, gözlerim doluyor. burnun direği diye birşey gerçekten varmış ya, ben bu yıl öğrendim. sızlaması da bir tuhaf. fotoğraflar yok oluyor ortadan. korkup kaçmaya başlıyorum. bir çıkış aramaya öyle kaptırmışım ki, duruyorum ve neden buradayım diyorum. ilk kez duymuşum gibi yaşıyorum acımı, gözyaşlarımı içime akıtarak. hüzünle kundaklamışlar beni. elimi ayağımı zar zor çıkarıyorum. aydınlık bir duvar var ve duvarda basamaklar. usulca yaklaşıp bakıyorum, basamaklar tanıdık, basamaklar anılarım. onlara sımsıkı tutunup çıkıyorum.

delikler hiç bitmiyor ama sen gün geçtikçe daha az düşüyorsun. öğreniyorsun üzerinden atlamayı. ya da düşsen de basamakların olduğunu biliyorsun. bu onu sevindirirdi, güçlü olman, üstesinden gelmen.

bu son paragraf var ya külli hayal. her yer kara delik dolu, biliyor musun?..






Salı, Kasım 18, 2014

yine..

gittik! nasıl gitmeyelim ki, beynimi yer. internet siparişlerim yeni gelmişti. bak dedim, sadece imzalanacak kitaplar alalım, bir sürü kitap aldım, sevdiklerini not ederiz, yine alırım internetten. gayet olgunca olur dedi. allah allah bu işte bir iş var ama, hayırlısı dedim. 
cumartesi saat 11 olmasına rağmen nasıl da kalabalık. tüm 1 dakikalar gelmiş :) ( Türkiye İstatistik Kurumu’nun, kitap okuma araştırması utandıran bir gerçeği gözler önüne serdi. Günde 6 saat televizyon izleyip, 3 saat internete giren Türk insanı, kitap okumaya sadece 1 dakika ayırıyor) böyle de araştırmacıyım :P
ne kadar satış yapıldığını bilmem ama ortamın havasını solumak bile güzel. gözü dönmüş ana-kız deli danalar gibi oradan oraya baktık, gezdik, imzalattık. ve geleneksel psikolojik savaşa start verdi zilli! öyle aşık aşık bakmaya başladı kitaplara, arkalarını okumalar, konusu güzelmiş diye yorum yapmalar. baktı yemiyor, 2. aşama;  çizmeli kedi bakışları!


 ya ben sana dayanabilebilmeyi isterdim ammaaa, heyyyt başlarım kararlara dedim, saçtım paraları deli ibrahim gibi. dediysem de 10 kitapta the end dedim, tamam dedi vicdansız. yine kaybettiğim bir savaştan aslında galip gelmenin verdiği mutlulukla sırıttım.


Pazartesi, Kasım 17, 2014

rakipsizim..

bu şepşelek var ya! işte onun ne halası, ne dayısı, ne amcası var. bir tanecik, en sevdiği tek teyzesiyim :)) 
ve sersem şey bugün 1 yaşına geldi. inanılır gibi değil! doğum günün kutlu olsun teyzemuu. seni çok seviyorum. her ne kadar yazdan beri beni unutmuş olsan da, alacağım süpürge yardımıyla hatırlayacağından eminim. kokunu özledim kuşum, az kaldı, geliyoruz :))

not: fotosunu koymam yasak ama yasak olan tatlı ve ben tatlıya bayılırım. maşallah deyin de anası en ufak mızıltıda beni suçlamasın olur mu?

Çarşamba, Kasım 12, 2014

hmmmm



hiçbir şeye bu kadar imrenmedim desem..

görmemişin nesi olursa..


mest , zevkten dört köşe, ağzı kulaklarında, kendinden geçmiş, aklına ne gelirse. işte ondan olduk biz sevgiliyle. o iki el tuşlara her bastığında gözgöze gelip gülümsüyoruz, trallallallllaaaaaa
sevgili der ki; bir gün evgeny çalarsa bize, benden mutlusu olmayacak!
benden de..

Salı, Kasım 11, 2014

dünya malı

ne oldu biliyor musun? bir çocuğum daha oldu, çünkü iyilikten maraz doğdu! sözde aramızda anlaşacağımız yakışıksız şoför yan çizdi. gelmiş bana bikbikbik "patron arabaları kaza anındaki şekline getirin trafiği çağırın dedi" diyor. hadi bee dedim, çıldırdın mı? kaza tutanağı doldururuz, imzalarız, kafayı mı yedin! neyse yukarı geldi ve bu kez başladı, suçu hep ona atıyormuşum, ben suçluymuşum, offf dedim, bak ben yazdım, sen de yaz ve imzala kardeşim, artık yapacak birşey yok. doldurduk;


görüşünü yediğim sürücünün kaskosu yokmuş meğer. arabasındaki hasarı bana yıkmak için beyana bak yaa. işin fenası boyasız da kurtaramıyorum hasarımı. neyse dünya malına dünya malı zarar verdi işte yapacak birşey yok.
artık kendi sigorta expertini belirleyebildiğini, arabanın değer kaybını tahsil edebildiğini, 2 yıla kadarki kazalarda bile paranı alabildiğini biliyor muydun ey okur? ben de bu vesileyle öğrendim, sağol yakışıksızım.

Pazartesi, Kasım 10, 2014

söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil! o zaman yaz dedi gönül. 

küçüklüğümü düşününce yaşadığım şeylerin kareleri gelir gözüme, sepya tonunda. hepsi de güzel anılar bilir misin?  hepsi mi güzeldi yoksa kötü olanları buruşturup atıyor mu bu bünye bilemedim. ve o anların kokuları var burnumda. konu nereden geldi, aşureden işte. neden yapıyorum aşureyi diye didikleyen dostum, cevabımı buraya da yazayım da içime hepten otursun. anneciğim kocaman tencereyle yapardı da dağıtırdık iki kardeş konu komşuya. bir sürü malzeme, hepsinin çeşit çeşit dağılan kokusu, kokuyla o anki huzurun sevişmesi. kokusunu alınca eski huzurlar da geri gelir belki diyedir çabam. ya da kuzim de böyle anlatsın günü geldiğinde diye, bilmem..

babamı özledim ben, kokularla doldurdum evimi ama gelmedi. dargınım..

yaparım bilirsin!

ne mi yaptım? evi toparladım, temizledim, çamaşır yıkadım, ütü yaptım, canım çıktı canım! ben ve gezmek! sorumluluklarım var benim, anneyim..


acıdın mı bana? üzüldün mü? üzüldüysen üzüldüm :)) beni tanımamışsın yeaaa! ultra süper güçlü hatun bunları cuma akşamı yaparak cumartesiyi kurtardı, yupyup.
o hava kaçar mıydı, kaçsa bu kızın beyni havaya uçar mıydı, evde kalan kuzi zaptedilebilir miydi, kabartma tozu pastayı ne kadar kabartırdı, öhmm. sabahın köründe, arkadaşları da peşimize takarak kopardık ipimizi. kahvaltı, deniz kenarı, güneş, sükunet, gülen yüzler, huzur..
bilmem anlatabildim mi? 


pazar mı? 

işte böyle de bir hatunum yawww :)))

Cuma, Kasım 07, 2014

niyetimi bozma..

     evi bilmem ne götürüyor. çamaşır, ütü sepet sepet. alışveriş, yemek, blablabla. amaaan be dostum, bu havalar bir daha gelir mi? yarın ipimi koparasım var çok fena. aaa sorumluluk sahibi bir anne olarak kuzumu otlatmam lazım, kimseler kusura bakmasın! (kimseler :)) )

     şimdi ben bu kadar niyetlenip herkeslere dedim ya gezicem diye. ağzım kopsun, kesin tıkılıp kalırım eve! kimseden çekmedim çenemden çektiğimi, oyy canım çenem :))


     aslında "yayınla" ya basmak üzereydim de bi dur dedim. harbi yaa, niyetlendiğim birşeyi dillendirirsem olmuyor, bu genelde böyle. göz var bende göz.  ha, bunda iki güne 222 çeşit şey sığdırmaya çalışmamın etkisi de olabilir birazcık ama. bu hafta yık bu genellemeyi kızım, hadi rocky, acı yok acı yok!!!

Salı, Kasım 04, 2014

küüüüt

     ahhh be blog. uyanmanın da bir adabı var değil mi? öyle karın ağrısı, baş ağrısı, boğaz acısı toplu ziyaret de ne, teker teker gelin uleyyn. kontağı çalıştırdım ama inan sağ gözümün yarısı görmüyor, sanırsın paşabahçe kristali getirmişler göz hediyesi. neyse dedim, trafiği az görürüm, iyidir. kör topal, yok topal değil yarı kör şekilde geldim malum mapusun önüne. nereden bilecektim otopark girişinde duran servisin beni görünce heyecanlanıp gaza basacağını. bugün de öyle perişan, rengi benzi atmış bir hatunum ki sormaaa.tabi doğal çekiciliğimi unutmamak lazım. küüüüt diye sarsıldım arabada, n'oluyo lan. şerefsiz uyuyarak getirmiş servisi belli, çarpınca arabadan bile çıkmadı baktım. sonra bağıran bir ses duydum adamın yanından. napıyon kardeşim, görmüyor musun, sabah sabah asdjfsdk! kim ya bu derken, aaa ben mişim miymişim, ya benmişim. niye çıkmamış anladın mı blog. anlamadın! cırcır bağıran, uzun tırnaklı, etrafta iş arkadaşları olan karı milleti. araba kullanmayı da bilmez zaten, hatun ne de olsa, ondan oldu kaza diye üste çıkmaya çalışan dingoya sağ kroşe, bir aparkat, kasıklarına bir tekme! yemiş kadar olmuştur çemkirmemle. baktım etraf milletle doluyor, hanımefendi kişiliğim öhm didi, olaya el koydu. omzumun üzerinden, "herkesin önünde olmaz, ben yukarı çıkıyorum, siz de gelirsiniz" dedim şoföre, gözü parladı şerefsizin :P
     bi git yaa blog, ona mı kaldım yaa. neyse bırak şamatayı, gelince adama didim, kaskoyu trafiği uyandırmayalım, sen de zararlı çıkarsın, gel paşa paşa yaptır arabayı, olayı unutalım. şerefsiz demez mi, evet haklısın abla (pas alamayınca abla da olduk) götürelim arabayı, yaptıralım yarı yarıya öderiz. pışşşııık, başka kapıya! kükreyeceğimi anlayıca geri vites yaptı, patronuna sorup dönecek yarın bana.
     sabahki taarruzlara dayanamamış ki narin vücudum, bir halsizlik, bir fluluk, kafa bir dünya, sanki masada oturan bir ben var, bir de kendime tepeden bakan başka bir ben benden içeri. kadınların altın günü mekanı revire yollandım, tansiyonum düşmüş ben blog. nerde düşürdüm ben bunu yaa. birşey olmuş mudur? evet olmuş, bakınız küüüt başlıklı post.öyle dengeli bir insanım ki ben, tersini iddia eden pislikler utansın, minnacık düşen tansiyon bile beni bu hale getirdi. utanın lan utanın, ya da utanmayın, sevdim ben bu kafayı :))

Pazartesi, Ekim 27, 2014

muh-te-şem


muhteşemdi! cuma gecesi yapılan tüm uyarılara rağmen evren bize torpil yaptı :)
sabah uyandığımızda nefis güneşi görünce ikimiz de delirdik, erkenden çıktık yola. hava ılık, ışıl ışıl güneş, yeni açılan dükkanlar, tek tük insanlar..
 istiklal'e birkaç yıl evvel götürmüştüm kuzi'yi, unutmuş haliyle. yorulur ya da sıkılır kaygılarım vardı, hatta itiraf ediyorum burnumdan gelebileceğini de düşündüm ama fikrimden caymadım. 
önce tünel tarafına gittik piyano için. biraz pazarlık,şu, bu derken hadi dedim kuziye, gel biraz gezelim önce, düşünürüz biraz hem de. tamam dedi, inanamadım. 



kitabında beyoğlu hakkında ne okuduysa görmek istermiş. tramvay, markiz pastanesi, kilise, mevlevihane, çiçek pasajı, beyoğlu çikolatası..
bayıldım haliyle. her arzusunu yerine getirmek istedim. cumartesi annelerinin oturma eylemi olduğundan tramvay işlemiyordu, binemedik. olsun dedi, başka zaman bineriz :D yukarı doğru yürüdük, izleyerek her yeri. 
Sn. Antuan kilisesi'ne girdik. hiç konuşmadan gezdik, soracaklarını da fısıldadı bana kuzim, kimseyi rahatsız etmemeli..

pek tabi inci'ye gittik ve bayıldı. zevkini çıkara çıkara öyle yedi ki. bu resmi de babasına nispet çektirdi, görsün de kıskansın :P
 çiçek pasajı'nda kimse buraya oturun diye baskı yapmadı, neden acaba :)) balık pazarı, hazzopulo, avrupa pasajı, olmazsa olmaz fıccın :)) 



anası gibi takıya, ıvır zıvıra meraklı, ne zevkli çocuk yaaa..
ne yürümekten sıkıldı ne de gezmekten. bir sohbet, bir muhabbet zevkten dört köşe oldum. cidden içim içime sığmadı. bensiz istiklal'e  geleceği zamanları düşünmekten şimdilik kaçınsam da taksim'i sevmesini çok sevdim :) zevklerinin olması, gözlemler yapması, enteresan yorumları.. bir tarzın var kuzim farkındayım. 
bunca şeyin üstüne gidip piyanoyu da aldık. nasıl ödeyeceğiz bilmesem de almamız gerekiyordu artık, sonuçta maaile bu işe gönül verdik..
üzerine gerrymle buluşup onlara gittik. kuzideki zevke bak, böcükle de oyna, kaymaklı kadayıf yeminle. akşama da sude'siyle buluştu, e daha ne olsun, güne bak harbi
 muh-te-şem.



Cuma, Ekim 17, 2014

 öğlen dinletisinde çalan parmaklarını yer, fındık burnundan öperim..

Çarşamba, Ekim 01, 2014

iyi ki..

   hem yeni almış gibiyim seni kucağıma, hem kendimi bildim bileli varmışsın gibi hayatımda. bilmediğim çok şey var bu hayatta ama bildiğim birşey var ki; iyi ki varsın, iyi ki doğmuşsun. içime öyle işledin, öyle yer tuttun ki yaşamımda. şimdi kokun burnumda, akşamı bekliyorum. 
   hep iyi insanlar çıksın karşına ve hep istediğin gibi dünyayı dolaş. 
   insan ol, mutlu ol, aşık ol..

   ve unutma, bu dünyada seni benden daha fazla seven kimse yok..

Çarşamba, Eylül 10, 2014

isterdim, nolmuş!

    ben hep ne isterdim bilir misin blog? yo, bilmezsin bunu, zira sana hiç söylemedim, hatta ne zamandır düşünmedim bile. eski zamanlarda doğmuş olmalıydım ben. kütür kütür karı olurdum yeminle. okumuşluğum falan olmamalıydı, bilmişliğim de azalırdı (belkiii). 3-5 çocuk doğururdum, he manyağım ben anlamadın mı hala. dur hele, bozma. n'olcak blog, toprak büyütürdü onları. herifim değişmesin mümkünse,  hangi devirde olsa ölürüm bu adama. basma elbisemle de beğenir miydi acaba beni?(cevap beklenir) gerçi bu da bir fantazi konusu olabilir :))
    bağ- bahçe yapmalı, toprakla kaynaşmalıydım. bir lokmacık balkonda bile neler büyüttüm bee. tazecik yemekler yapıp, hadi çocuklar yemeğeee diyerekten bahçemde çoluk çocuk yemeğe oturmalıydım. elde çamaşır yıkamakla, bulaşıkla yorulmalıydı bu vücut, trafikte değil . sinir yok, stres yok. konu komşuyla laklak, şimdi de çok severim ha, akşam kahvelerimiz meşhur.neyse dur yaa. çoluk çocuğu uyutup bahçede cırcırböceklerinin eşliğinde kahve keyfi yapıyorum herifimle şimdi,  ohhh. tüm yorgunluğunla gir herifin koynuna yat şimdi. tadından yenmez yeminle..
dünya döndükçe umut fakirin ekmeği, ye fatoş ye..

Çarşamba, Eylül 03, 2014

afyonu patlamayanlar

     evet sabah sabah zor kalktım yine. sürünerek giyindim, yine tarak görmedi saçlarım, sürüklenerek de çıktım kapıdan. temiz sabah havasını alınca "titre ve kendine gel" didim, çalıştırdım arabayı, açtım radyoyu, güzel bir güneş, keyfim yerine geldi.simitçiye girene kadar..
      ara sıra gittiğim bir yer. çok uğrak, yol üstü, simiti de; şaşırtıcı belki ama aynı markanın başka şubelerinden daha güzel. ben öyle düşünüyorum yani.sahibi olduğunu düşündüğüm bir kadın ve çalışan iki kadın daha var. çok prensipliler!  "günaydın", "hoşgeldiniz", "ne isterdiniz", "iyi günler"  kelimelerini kullandıklarını hiç duymadım. gülümsemek hiiç yok, zira tebessüm kırışık yapar.
     bugün çok şanslıydım çünkü mağaza sahibi olduğunu düşündüğüm kadın ilgilen(me)di benimle. geldiğimi gördüğü ve simit tepsisinin önünde olduğu halde fırına yöneldi, oyalandı. tekrar simit tepsisinin önüne geldi ve ne istediğimi sormadı. kaldırıp başını yüzüme de bakmadı. ama tepsinin başına geçti ya; otomatik olarak siparişimi söyledim, o yine hiiiç bakmadan kese kağıdına koydu, kasaya yöneldi. başka birşey ister misiniz dedirtip onu yormamak için hemen peynir ve zeytin ezmesi istedim, onları da keseye attı. taşımam güç olacaktı ve ben haddimi aşarak poşet rica ettim. anaaam, "poşet yok!!" dedi daha büyük bir kese kağıdı daha çıkarıp ona koydu, huhh. 10 lira verdim ve öyle bir "1 liranız var mı" dedi ki;
Adventure Time Adventure Time Gif animated GIF


 eyvah! şimdi boku yedik. pusmadım! kıllığına yok deyip kasada bozuklarla uğraşmasından manyakça zevk aldım. gülme yaww, bu da benim intikamım. suratına patlatacak değilim ya :))

Salı, Eylül 02, 2014

hmmm eylül..

 koca yaz hemencik biter, nasıl geçtiğini hiç anlamadan demiştim. geçti sahi..
şimdi kuzumun ayı geldi, güzelim eylül. kızıl, ılık, yumuşak, dingin, ferah, asil, huzurlu eylül.
kuziyle bol bol gezmeli yine bu sonbahar. çok sevdiği ortaköy'e gidip kuşları sevindirmeli, florya'da pozalak toplayıp eve depolamalı, hatta vapur keyfi yapmalı. 
son birkaç kez ayakları denizle buluşturup kumlara yatmalı, deniz kabukları çantaya..
günbatımında ruhuna enfes bir ziyafet çektirip,
sevgiliyle iki kişilik gezintiler yapılmalı.
kanepeye yayılıp eski güzel filmleri izlemeli en çok da, koyun koyuna, üzerinde pike, yanında çikolata..
ve dinlemeli



tek gününü bile zayi etmeden yaşamalı eylülü..

Pazartesi, Eylül 01, 2014

eti kemik geçiyor :P

ya ben bu kolda saati gördükçe içim bir tuhaf, bir hoş. 
büyüdü değil mi?

Perşembe, Ağustos 28, 2014

yayınlamayı borç bilirim :)



hep kısacık görünmesin kahramanım. kafayı çok vuruyor ama sonu :))

Çarşamba, Ağustos 27, 2014

safi huzur


     ​resimlere bakarken sessizliği duy. safi sessizlik. kulakların şaşakalır. hava dupduru, oksijenden başın döner. heybetli dağlar çevirmiş etrafını, rengi ifade etmek zor, göz alıcı bir yeşil. alabildiğine huzur. zihnini meşgul eden herşeyle vedalaş, zira kendiliğinden gidiyorlar, denedim.  göz bayramı, ruh bayramı. nirvanaya ulaşırsın..
     böğürtlen topladık annemle, yılanlar gelmesin diye elimizde birer sopa. ses çıkararak vurduk çalılara. zaten ortadaki tek ses ileride akan dere ve bizim ayak seslerimiz. ayının geçtiği yerleri gösterdi annem. namussuz oturmuş fındık yemiş oralarda, kendi çöplüğü ne de olsa, kalan nadir çöplüklerden. elmaları kendimiz topladık. bazıları kurtlu, bazılarından kuşlar da nemalanmış, öyle tatlı. yediğin yemek ayrı iniyor boğazından, içindeki huzurdan olsa gerek. karşı dağlarda serpilmiş birkaç ev, gerisi alabildiğine kardeş ağaçlar, tepelerinde bulutlar ve gökyüzü..
bilmem anlatabildim mi..

























22 yıldır gitmemiştim, nasıl da eşeklik ediyor insan. delikanlıyı görmek, anneciği alıp dönmek niyetiyle gittim yıllaaar sonra. iyi ki..
otobüsten indim, hava serin, miss. giydim hırkamı, doooğru köye. o gün kendime gelemedim, oksijen çarptı. sonra dinginliğe verdim kendimi, dinledim sessizliği. kıytırık telefon fotoğrafları bunlar, aslını görsen inanamazsın.


bu da bizim eski televizyonluk. antika olduk :))