Çarşamba, Aralık 28, 2016
çekmeyen bilmez
sen var ya
edepsiz
zilli
pabuç dilli
şirretin tekisin
"hiçbir tartışma ben haklı çıkmadan bitemez!"
başımdaki belanın ne denli büyük olduğunu ispatlıyor değil mi?
Salı, Aralık 20, 2016
ciğer
bu afişi gördüğümde yüreğim kocaman oldu. içinde uçan balonlar, havai fişekler. ve sıcacık. ya da ne bileyim, mutluluktan öldüm işte, diğer taraftan yazıyorum..
bizi o kadar mutlu ediyorsun ki!
son zamanlarda en çok keyif aldığımız şey seni gözlemek. ciddi ciddi hareketlerini, söylemlerini, isyanlarını, sevinçlerini, tepkilerini herşeyini.
hani yürümeye başladığında, konuşmayı söktüğünde, yani ne bileyim hayatındaki mihenk taşlarında hep çok heyecanlandık, mutlu olduk. ama bu farklı.kendin olduğun, bunu farkettiğin, farketmenin hazzıyla coştuğun bir zamandasın. ve biz artık müdahil olmak yerine izleyiciyiz. ve yarın dinleyiciyiz. umarım daha çok dinleriz
Cuma, Aralık 16, 2016
pavlov'un izinde
duygu değişimi deneyi şöyle yapılır;
annenizin çok keyifli olduğu bir zamanı seçin. ve şu diyaloğu 10 kez tekrarlayın
-anne...!
-efendim?
-yok birşey!
işte bu diyalogla anneniz keyifliden yavaş yavaş öfkeliye geçer ve siz de duygu değişimini rahatlıkla görebilirsiniz.
deneyin sonunu düşünememiş salak, 5 parmak!!!
Cuma, Aralık 09, 2016
Perşembe, Ekim 13, 2016
acı içerir
yüreği kaldırmayacak durumda olan okumasın. ya da okusun da iyice içi kıyılsın, belki de unuttuğu şeyleri hatırlar benim gibi.
dün akşam güle eğlene eve dönüyorduk kuziyle. herşey güzel, karnımız tok, neşemiz yerinde. çöpün yanında bir kadın ve iki kız çocuk, çöpten yemek yiyorlar. o an dumur oldum, neye uğradığımı şaşırdım. niye şaşırdın deme, bilmek görmek kadar etkili olmuyor her zaman. sokağın köşesine varınca ben napıyorum ya diye silkelendim ve hemen geri döndüm. o anda yapabileceğim tek şey para vermekti. çocuğa parayı uzatırken anneyle gözgöze geldim. hiçbir şey söylemedi ağzı. ama gözleri... öyle uzun konuştu ki benle gözleri.. hay ben böyle hayata diye başlayıp
sonra ben ağla ağla ağla...
Pazartesi, Ekim 03, 2016
Cuma, Haziran 03, 2016
DUYUYOR MUSUN?
yapamayacağımı bilsem de sadece hayal etmek çok mutlu ediyor. kafamda bir sorun var eminim, eksik ya da fazla, belki de dizilişte vardır sıkıntı. ya biliyorum olmayacağını, o kadar eminim ki! ama o an geçir söz geçirebilirsen bu çatlağa.
Pazartesi, Mayıs 23, 2016
hobbit cafe & bir dolu umut
hala yaşıyorlarmış o güzel insanlar! iyi yürekli oldukları kadar cesurlarmış. çoğumuzun hayal ettiği, dost sohbetlerinde keşke yapabilsek denilenleri yapıvermişler.
girişteki sebil çekti dikkatimi gezerken. üzerinde ücretsiz su içebilirsiniz yazınca insan bir kez daha okuyor doğrusu. sonra duvardaki kıyafetler, amanın bunlar da ne? askıda kıyafet! sosyal medya özürlü bendeniz hiç karşılaşmamış olsam da bilenler biliyormuş. ihtiyaç fazlası giyeceklerini insanlar buraya bırakıyor ve ihtiyaç sahipleri de gelip alıyormuş.
içeri buyur ettiler bizi, balat'ın en küçük evi dediler. harbiden de 3 katlı ama hap kadar. içerisi çıfıt çarşısı sanki, herşey ikinci el, eski ama çok güzel. tabaklar, oyuncaklar, kitaplar, ahhh bakmaya doyamadım. sohbetten de ayrılıp fotoğraf çekemedim. olanlarla idare lütfen..
pazı pişiriyordu ahmet bey o sırada, bize çay ikram ettiler ve sabırla cevaplar verdiler :) askıda yemek de varmış öğlende, inanamadım. e peki suistimal edilmiyor mu diyor insan hemen ne acı! ama edilmiyormuş ya, buraları biliyoruz, tanıyoruz diyorlar. zaten kapıdaki kıyafetlerin çokluğunu görünce insan anlıyor, önüne gelen toplayıp gitmiyor belli.
pazar günü mahalleden bir çocuğa imece usulü sünnet yapıyoruz, bekleriz dediler, şak diye bayılasım geldi. herkes birşeyler yapıp getirecekmiş, önceden bilsem bir tepsi börek hazırdı dedim ama geç oldu tabi. neyse biz de kendimizce projelerine küçük yardımlar yaptık. güle eğlene, ağzımız kulaklarda zorla ayrıldık yeminle.
mutlu oldum, umutla doldum
insanlık için..
Perşembe, Mayıs 12, 2016
Salı, Mayıs 10, 2016
Pazartesi, Nisan 18, 2016
facebook avataria tehlikesi
tüylerim diken diken, kanım dondu. yazıyı aynen kopyaladım;
9 yaşında bir yeğenim var. genelde gün içinde minimum 1 saat internete girme hakkı vermiş ebeveynleri. o da her çocuk gibi, facebook'ta arkadaşlarıyla sohbet ediyor. (zira nedenini bilmediğim, anlamadığım ve asla anlayamayacağım bir biçimde hemen hemen her çocuğun bir facebook adresi mevcut.)
dün internetteyken yanına oturup neler yaptığına bakmak istedim. benim yarım aklımda bir çocuk facebookta en fazla bebek giydirip, araba yarışı falan oynar çünkü. ekranda "avataria" diye bir oyun açık, bir sürü avatar oradan oraya yürüyerek "sew olmak isteyen", "benim evde parti var hadi aşkım gel" yaza yaza dolaşıyor. önce onları oyun içerisinde bağımsız hareket eden "bot" hesaplar sandım. sonra biraz daha yakından bakınca, kişilerin birbiri ile gayet anlamlı bir biçimde iletişim kurduğunu farkettim. hem de ne iletişim!
yeğenime bana oyunu anlatmasını, beğenirsem oynayabileceğimi ve ona ihtiyacı olan can, hamle ya da malzeme vs yardımı yapabileceğimi söyledim. bizim kafa kalmış tabii "çiftlik - candycrash" oyunlarında. "burda" dedi, güzel giyiniyorsun. görevler var onları yapıyorsun, sonra klube gidip kendine bir sevgili buluyorsun." tam o sırada yanına bir avatar gelip, onunla evlenmek istediğini söyledi. allahım bizimki bir panik, bir mutlu! dedim "tanıyor musun?" "hayır, dedi. tanışacağız."
şöyle arkama yaslanıp yeğenimin yüzüne baktım. o heyecanla klavyeye abanmış yazmakla meşguldü. 9 yaşında lan daha! 9!
neyse vesselam, karşıdaki şahıs, yeğenime sorular soruyor. nerde okuyosun, kaç yaşındasın vs. bizimki de cevap veriyor. bizimki yazıyor "9 yaşndym" karşıdan cevap geliyor: "demek 9 yaşındasın. ben de 11 yaşındayım"
bi dakka dedim, bu kişi 11 yaşındaysa, ben henüz doğmadım!
hemen pc başından kaldırdım yeğenimi. kendi facebook hesabımı açtım, oyunu buldum ve oynamaya başladım. benim avatarı gayet hanım hanım giyimli, gözlüklü bir tip yaptım. yeğenim atıldı hemen: "ah ya! çok çirkin bir kız oldu bu. kimse bakmayacak sana!"
neyse efenim, oyun içinde bir kaç çer çöp toplayıp başlangıç görevlerini bitirince, hemen parka gidip bir "arkadaş" edinme görevi geldi. parka gittik. daha gireli iki dakika olmadı ki, biri yanıma geldi. "slm" yazdı. "slm" dedim. "arkadaş olalım" dedi. "olur" dedim. istek gönderdi kabul ettim. "hadi bana gel" dedi. o gitti, ben yeğenimin yardımıyla onu takip etmeyi öğrendim. evi olarak dekore ettiği bir odaya girdik. (yeğenimi kibarca yanımdan uzaklaştırdım. zira gidişatı pek beğenmedim.) "kaç yaşındasın" dedi. "" 9 dedim. "tamam, ben de 11, hadi oynayalım." dedi. "ne oynayacağız ben daha yeniyim. bilmiyorum oynamayı" dedim. "tamam ben sana öğreteceğim." dedi. ekranın üst köşesinde "*** seni öpmek istiyor" diye bir pencere açıldı. kabul ettim.
bundan sonraki diyalogları aynen yazıyorum:
*** - hadi üstümüzü çıkaralım.
ben - neden
*** -böyle oynayalım
ben - ama ben bilmiyorum.
***-tamam. okuyor musun
ben-evet
***-nerde
ben -(salladım bi okul adı)
***-tamam ben de okuyorum. daha önce hiç külodunu çıkarmadın mı
ben-anlamadım
***-külodun ne olduğunu biliyorsun di mi
ben-evet
***-tamam. şimdi onun içinde bişey var ya. o nasıl görünüyor
ben-anlamadım.bilmiyorum
***- tamam. evde yalnız mısın
ben-hayır annem var
***-tamam yanında mı
ben-hayır
***-tamam.gelirse haberver
ben-tmm
***- bundan sonra burda sadece beni bul tamammı başkasını kabul etme
ben-tamam
***-ben sana gold vericem.gelinlik alıcam. puan da kazanırsın. seviye atlarsın
ben- tamam
***-facebook hesabın var mı
ben-annemin var
***-tamam telefonun var mı
ben-yok annem doğum günümde alcak
***-tamam ne zaman doğum günün
ben- temmuzdaa
*** tamam eğer annen almazsa ben sana alırım
ben-telfon mu
***-evet ama burda sadece benimle konuş bir de bana sana gönderebileceğim bi adres lazım
ben- tamam
***-tamam sex oynayalım mı
ben- nasıl oynucaz
***- sen şimdi külodunu çıkar onun içindeki .........
gerisini yazmayacağım çünkü baya baya bildiğin detaylı oldukça açık ve anlaşılır bi biçimde yazdı adam! 9 yaşında olduğumu söylediğim halde. 9 yaşında bir çocuk için bile basit kaçacak bir dille yazdığım halde. baya baya detaylı ve açık anlattı adam!
elim ayağım hala titriyor. kendimi 9 yaşında bir çocuk gibi taciz edilmiş, mahremine girilmiş hissediyorum.
napıyorsunuz abi çocuklarınıza!
çocuklarınıza ne ya-pı-yor-su-nuz!
nasıl farkında olmazsınız, nasıl ilgilenmezsiniz neyi - nasıl kullandıklarıyla?
nasıl kontrol etmezsiniz?
girdiği bir oyunu nasıl incelemez, nasıl "neyse hazır o oynuyorken ben de telefonumdan internette gezineyim" dersiniz?
nasıl farkında olmazsınız tehlikenin!
allah kahretsin, nasıl?!!
olmaz, olmayacak belli. ama bir umut, bir anne ya da baba "dur lan şu çocuk avataria diye bir oyun oynuyor. bir bakalım nasıl bir oyunmuş bu" diye merak eder de, internette arama yapmayı akıl ederse, bu yazı önüne düşsün, o koca kafasına balyoz gibi insin diye paylaşıyorum burda!
çocukların gerçekte öğretmenleri, akrabaları, hatta öz babaları tarafından 5'er 10'ar taciz edildiği ülkemde, sanaldan bişey olmaz diyen olursa bu yazının altında, peşin peşin belasını versin!
hadi, kalın sağlıcakla!
edit 1 : (bkz: #59464824) çocuk istismarı ve yapılabilecekler üzerine oldukça detaylı bir yazı. panik olmadan ve "internet yasakları" koymadan önce lütfen bir göz atın.
edit 2 : bkz. mesela video da 11:25 te oyunda "bir kızın nasıl yatağa atılacağı" konusunu açıklığa kavuşturan şahsın facebook profili görünüyor. (bilgi için @smsnprns 'a teşekkürler)
edit 3: https://www.ihbarweb.org.tr/ adresine bu ve benzeri oyunlarla ilgili şikayette bulunabilirsiniz. (bilgi için pogaca memet'e teşekkürler)
9 yaşında bir yeğenim var. genelde gün içinde minimum 1 saat internete girme hakkı vermiş ebeveynleri. o da her çocuk gibi, facebook'ta arkadaşlarıyla sohbet ediyor. (zira nedenini bilmediğim, anlamadığım ve asla anlayamayacağım bir biçimde hemen hemen her çocuğun bir facebook adresi mevcut.)
dün internetteyken yanına oturup neler yaptığına bakmak istedim. benim yarım aklımda bir çocuk facebookta en fazla bebek giydirip, araba yarışı falan oynar çünkü. ekranda "avataria" diye bir oyun açık, bir sürü avatar oradan oraya yürüyerek "sew olmak isteyen", "benim evde parti var hadi aşkım gel" yaza yaza dolaşıyor. önce onları oyun içerisinde bağımsız hareket eden "bot" hesaplar sandım. sonra biraz daha yakından bakınca, kişilerin birbiri ile gayet anlamlı bir biçimde iletişim kurduğunu farkettim. hem de ne iletişim!
yeğenime bana oyunu anlatmasını, beğenirsem oynayabileceğimi ve ona ihtiyacı olan can, hamle ya da malzeme vs yardımı yapabileceğimi söyledim. bizim kafa kalmış tabii "çiftlik - candycrash" oyunlarında. "burda" dedi, güzel giyiniyorsun. görevler var onları yapıyorsun, sonra klube gidip kendine bir sevgili buluyorsun." tam o sırada yanına bir avatar gelip, onunla evlenmek istediğini söyledi. allahım bizimki bir panik, bir mutlu! dedim "tanıyor musun?" "hayır, dedi. tanışacağız."
şöyle arkama yaslanıp yeğenimin yüzüne baktım. o heyecanla klavyeye abanmış yazmakla meşguldü. 9 yaşında lan daha! 9!
neyse vesselam, karşıdaki şahıs, yeğenime sorular soruyor. nerde okuyosun, kaç yaşındasın vs. bizimki de cevap veriyor. bizimki yazıyor "9 yaşndym" karşıdan cevap geliyor: "demek 9 yaşındasın. ben de 11 yaşındayım"
bi dakka dedim, bu kişi 11 yaşındaysa, ben henüz doğmadım!
hemen pc başından kaldırdım yeğenimi. kendi facebook hesabımı açtım, oyunu buldum ve oynamaya başladım. benim avatarı gayet hanım hanım giyimli, gözlüklü bir tip yaptım. yeğenim atıldı hemen: "ah ya! çok çirkin bir kız oldu bu. kimse bakmayacak sana!"
neyse efenim, oyun içinde bir kaç çer çöp toplayıp başlangıç görevlerini bitirince, hemen parka gidip bir "arkadaş" edinme görevi geldi. parka gittik. daha gireli iki dakika olmadı ki, biri yanıma geldi. "slm" yazdı. "slm" dedim. "arkadaş olalım" dedi. "olur" dedim. istek gönderdi kabul ettim. "hadi bana gel" dedi. o gitti, ben yeğenimin yardımıyla onu takip etmeyi öğrendim. evi olarak dekore ettiği bir odaya girdik. (yeğenimi kibarca yanımdan uzaklaştırdım. zira gidişatı pek beğenmedim.) "kaç yaşındasın" dedi. "" 9 dedim. "tamam, ben de 11, hadi oynayalım." dedi. "ne oynayacağız ben daha yeniyim. bilmiyorum oynamayı" dedim. "tamam ben sana öğreteceğim." dedi. ekranın üst köşesinde "*** seni öpmek istiyor" diye bir pencere açıldı. kabul ettim.
bundan sonraki diyalogları aynen yazıyorum:
*** - hadi üstümüzü çıkaralım.
ben - neden
*** -böyle oynayalım
ben - ama ben bilmiyorum.
***-tamam. okuyor musun
ben-evet
***-nerde
ben -(salladım bi okul adı)
***-tamam ben de okuyorum. daha önce hiç külodunu çıkarmadın mı
ben-anlamadım
***-külodun ne olduğunu biliyorsun di mi
ben-evet
***-tamam. şimdi onun içinde bişey var ya. o nasıl görünüyor
ben-anlamadım.bilmiyorum
***- tamam. evde yalnız mısın
ben-hayır annem var
***-tamam yanında mı
ben-hayır
***-tamam.gelirse haberver
ben-tmm
***- bundan sonra burda sadece beni bul tamammı başkasını kabul etme
ben-tamam
***-ben sana gold vericem.gelinlik alıcam. puan da kazanırsın. seviye atlarsın
ben- tamam
***-facebook hesabın var mı
ben-annemin var
***-tamam telefonun var mı
ben-yok annem doğum günümde alcak
***-tamam ne zaman doğum günün
ben- temmuzdaa
*** tamam eğer annen almazsa ben sana alırım
ben-telfon mu
***-evet ama burda sadece benimle konuş bir de bana sana gönderebileceğim bi adres lazım
ben- tamam
***-tamam sex oynayalım mı
ben- nasıl oynucaz
***- sen şimdi külodunu çıkar onun içindeki .........
gerisini yazmayacağım çünkü baya baya bildiğin detaylı oldukça açık ve anlaşılır bi biçimde yazdı adam! 9 yaşında olduğumu söylediğim halde. 9 yaşında bir çocuk için bile basit kaçacak bir dille yazdığım halde. baya baya detaylı ve açık anlattı adam!
elim ayağım hala titriyor. kendimi 9 yaşında bir çocuk gibi taciz edilmiş, mahremine girilmiş hissediyorum.
napıyorsunuz abi çocuklarınıza!
çocuklarınıza ne ya-pı-yor-su-nuz!
nasıl farkında olmazsınız, nasıl ilgilenmezsiniz neyi - nasıl kullandıklarıyla?
nasıl kontrol etmezsiniz?
girdiği bir oyunu nasıl incelemez, nasıl "neyse hazır o oynuyorken ben de telefonumdan internette gezineyim" dersiniz?
nasıl farkında olmazsınız tehlikenin!
allah kahretsin, nasıl?!!
olmaz, olmayacak belli. ama bir umut, bir anne ya da baba "dur lan şu çocuk avataria diye bir oyun oynuyor. bir bakalım nasıl bir oyunmuş bu" diye merak eder de, internette arama yapmayı akıl ederse, bu yazı önüne düşsün, o koca kafasına balyoz gibi insin diye paylaşıyorum burda!
çocukların gerçekte öğretmenleri, akrabaları, hatta öz babaları tarafından 5'er 10'ar taciz edildiği ülkemde, sanaldan bişey olmaz diyen olursa bu yazının altında, peşin peşin belasını versin!
hadi, kalın sağlıcakla!
edit 1 : (bkz: #59464824) çocuk istismarı ve yapılabilecekler üzerine oldukça detaylı bir yazı. panik olmadan ve "internet yasakları" koymadan önce lütfen bir göz atın.
edit 2 : bkz. mesela video da 11:25 te oyunda "bir kızın nasıl yatağa atılacağı" konusunu açıklığa kavuşturan şahsın facebook profili görünüyor. (bilgi için @smsnprns 'a teşekkürler)
edit 3: https://www.ihbarweb.org.tr/ adresine bu ve benzeri oyunlarla ilgili şikayette bulunabilirsiniz. (bilgi için pogaca memet'e teşekkürler)
Çarşamba, Mart 23, 2016
yabancı
"...Bizim şu karnımız var ya! konuşmayıp da sustuklarımız, içimize attıklarımız, şiştiklerimiz, şişip de istifra edemediklerimiz... İşte bunlar bizi başka biri yapıyor, yabancı yapıyor.."
Mino'nun Siyah Gülü/ Hüsnü Arkan
Brüksel'deki insan kıyımına içim acıyarak bakarken, yanımdakilerin "allah bin bereket versin, biraz da onlar ölsün" deyişine bilerek sustum bu kez. konuşmak, tartışmak, bağırmak, anlatmak hepsi faydasız. içlerinde bir nebze insan sevgisi kalmamış, yüreklerinden öfke taşan, insana, hayata saygısı kalmamış yaratıklar! kanımı donduruyorsunuz.
Çarşamba, Mart 09, 2016
Pazartesi, Şubat 22, 2016
küçük şeylerden büyük mutluluklar duymaya meyilli ben
yüzbinmilyon kez aranıp, sms ve whats up ile de taciz edildikten sonra, pazar sabahı düştük yollara. inanılmaz kalabalıktı ve saat daha 9 civarı. 2 yıldır değil selamlaşmak yüzüme bile bakmayan aynı şirkette çalıştığım öküzün teki beni görmesiyle yüzünde güller açarak "oooo hoşgeldiniz, nasılsınız bikbikbik" yani nasıl diyorlar şimdi
"ay ben şok"
şerefsiz pislik adi mikrop rezil.....
yanımda sevgili, e tanıştırmak lazım. pislik değil mi; eşim emre, bu da iş yerinden meslektaşımız! yanında sevdiğim bir arkadaş vardı, onunla sohbet ettim biraz, o da sap gibi kalakaldı.
o yaratık oyumu o tarafa atacağımı sandı tabi, nihahhahhah
akşamı zor ettim
ve
"ay ben çok mutlu"
Pazartesi, Şubat 15, 2016
bıkkın ben
bilmem ne belediyesinin fen işleri müdürlüğünden arandım az önce. müh. odası seçimleri için.lanet olası kutuplaşma her yerde karşımda, karşımızda. yahu politik olmayan hiçbir yer kalmamış, aman niye şaşırıyorsa bu bünye hala. seçimlere katılacaksınız değil mi, büyükşehirden gelen bikbikbik,..he anam, orada çalışan herkes kayıtsız şartsız o adaya oy verecek! evinizden alalım, oyunuzu kullanın evinize bırakalım. lan eşşeğin başı, ben sana kendimi taşıtıp diğer adaya oy veririm ya neyse üşeniyorum.
ya bak deliricem, hala atamadım, onlara oy vereceğimden o kadar emin ki, cık cık cıksss
ya bak deliricem, hala atamadım, onlara oy vereceğimden o kadar emin ki, cık cık cıksss
Çarşamba, Şubat 10, 2016
Salı, Şubat 09, 2016
zor
merhaba annecik. hani sen genç kız olduğunda bu sayfaları okuyacaksın ya güya, oku bakalım bunları da;
korkuların öyle tavan yaptı ki - eminim hatırlarsın dabbe korkunu- artık psikolog yardımına başvurduk. ne kadar açık görüşlüyüm desem de psikoloğa gitme fikrine sıcak bakmazdım hiç. bilmişliğin de getirisiyle çocuğumu benden iyi tanıyamaz, kendi yolarımı bulurum der kestirir atardım. fikrimin değiştiğini belirtmeme lüzum yok sanırım. bazı şeyleri uzmanına sormak lazımmış cidden. ve sürekli okumak, araştırmak. o kadar çok şey görüyor, duyuyor, öğreniyorsun ki bazen yetemediğimi hissediyorum sana. o mesafeli, soğuk hallerinin ardında kocaman bir içli köfte olduğunu bilmek de işleri çok ama çok zorlaştırıyor. benim hassas ama odun görünen, burnu havada ama bir o kadar alçakgönüllü kuzum. ne fırtınalar kopuyor içinde, çizmeli kedi bakışlarınla anlatıyorsun bana. kerpetenle söktüğüm zamanlarda ağzından lafı, beden eğitiminde top süremediğinde arkadaşlarının gülmesinden ne kadar korktuğunu anlatırken, içimden o çocukların hepsini falakaya yatırmak geçiyor. daha bunlar yolun başı, hayatta ne çok korkular, hüzünler, hayal kırıklıkları bekliyor seni diye geçirirken aklımdan dilimden bambaşka sözcükler dökülüyor. yalancı deme sakın bana, yaşayarak öğrenmek zorundasın.keşke sihirli değneğimle dünyanı muhteşem hale getirebilseydim, keşke..
korkuların öyle tavan yaptı ki - eminim hatırlarsın dabbe korkunu- artık psikolog yardımına başvurduk. ne kadar açık görüşlüyüm desem de psikoloğa gitme fikrine sıcak bakmazdım hiç. bilmişliğin de getirisiyle çocuğumu benden iyi tanıyamaz, kendi yolarımı bulurum der kestirir atardım. fikrimin değiştiğini belirtmeme lüzum yok sanırım. bazı şeyleri uzmanına sormak lazımmış cidden. ve sürekli okumak, araştırmak. o kadar çok şey görüyor, duyuyor, öğreniyorsun ki bazen yetemediğimi hissediyorum sana. o mesafeli, soğuk hallerinin ardında kocaman bir içli köfte olduğunu bilmek de işleri çok ama çok zorlaştırıyor. benim hassas ama odun görünen, burnu havada ama bir o kadar alçakgönüllü kuzum. ne fırtınalar kopuyor içinde, çizmeli kedi bakışlarınla anlatıyorsun bana. kerpetenle söktüğüm zamanlarda ağzından lafı, beden eğitiminde top süremediğinde arkadaşlarının gülmesinden ne kadar korktuğunu anlatırken, içimden o çocukların hepsini falakaya yatırmak geçiyor. daha bunlar yolun başı, hayatta ne çok korkular, hüzünler, hayal kırıklıkları bekliyor seni diye geçirirken aklımdan dilimden bambaşka sözcükler dökülüyor. yalancı deme sakın bana, yaşayarak öğrenmek zorundasın.keşke sihirli değneğimle dünyanı muhteşem hale getirebilseydim, keşke..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)