Pazartesi, Mayıs 17, 2010

şükür...

hafta sonu kuzumla bir ilke daha imza attık. arkada ilk kez kendi başına oturdu, emniyet kemerini taktı ve biz bakırköy'e gittik, sadece ikimiz. bu kadar uzun bir yolu. bendeki de deli cesareti! yanımızda garantör birçok kitap, kraker. önce biraz kitap okudu, kraker yedi. sonra dışarıyı seyreyledi hanım.
-sana bir hikaye anlatayım mı?
-eveeet.
-bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde çoook güzel ve mutlu bir kız varmış. öylesine uslu bir kızmış ki
-anneee, beni anlatmayı bırak artık!!!
annen seni yerrr, ısırırrr,, sustum tabi!
illa sihirli eler diye tutturunca gittik tabi. oraya bıraktım bırakmasına ama gönlüm rahat mı? değiiil!!! kızlara bol bol tembih, en ufak birşeyde ararsınız değil mi? daha önce hiç bırakmadım, beni arayabilir. ne araması ahh ahh. hemen aşkıma telefon, içim huzursuz, yanlış mı yaptım acaba, erken mi? ya fatoş çıldırdın mı sen, git gazeteni al, otur bir kahve iç, hep aradığın fırsat önünde dedi akıllı koca! e tamam, gittim oturdum, aldım gazetemi, telefon önümde (çaldığı anda bakabilmem lazım, hani bir problem olursa) elimde gazetem. okuyorum ama nasıl, cümleler bitmiyor, aklım hep orada. kalktım bir bakındım ona görünmeden, herşey yolunda! bir iki gezdim ama 1 saati zor ettim. sonunda ne oldu, zorla çıkardım hanımefendiyi! bu kızlar var ya yakındır terk eder bizi anneler, bilesiniz. kuzu ki bana ne kadar düşkün olduğu bilinir, hemen satıldımmm. yuvaya falan gitse pabucum damda bile bulunmaz eminim.
neyse çıktık bir şekilde, elbise arayışı başladı, düğün var, az kaldı, bakmadığım yer kalmadı, bulamıyorum. hiç ama hiç düşünmediğim ve de bugüne dek hiç giymediği  tarzda bir elbise bulduk kuzuma. altı kabarık! tam bir prenses oldu! ve ben yine önyargıyla yaklaştığım için kendime çokça kızdım.
dönüş yolunda yine hiç üzmedi beni kuzum, gayet ılımlı, mülayim, birlikte gezmekten mutlu. müzik ister misin diye sordum.
-jehan'ı açar mısın?
-tabi açarım annecik
ilk parçayı dinlerken bir de istek verdi;
-leyla'yı açalım!
ve dinlerken güzel bir uykuya daldı, kafa bir o yana bir bu yana düşerek. ve ben öyle mutluydum ki, içimi bir huzur dalgası kapladı. ve serotonin kanımda öyle tavan yapmış ki haykırmak istedim ne kadar mutlu ve şanslı olduğumu. dilimde hislerimi anlatacak kadar kelimem yok, ya da kelimem var da yazacak kadar maharetim yok! ama ben şu an bile kıpırtılarlayım. şükürler olsun tanrım sana, öyle güzel bir ömür biçtin ki...