Pazartesi, Ocak 02, 2012

freddy'nin kabusu



herşey 20 aralık salı gecesi başlamıştı.uykusunda sürekli mızıldanıp bir türlü uyuyamayan çocuğa anne ve baba ne yapacağını şaşırmıştı. bir yerin mi ağrıyor, bir sorun mu var sorularına koyun gibi bakan çocuk (ki sonradan neden midenin bulandığını söylemedin dediklerinde ne olduğunu bilmiyordum demiştir), uyuyamayan anne ve babayı çaresiz bırakmış, ortam gerilmişti. kendi yataklarına aldılarsa da kar etmedi. gece yarısını 2,5 saat geçmişti. işte o an.. musluktan akarcasına annesinin göğsüne doğru kusan çocuk yaygarayı kopardı. bu iğrenç kokulara bile ohh rahatlamıştır artık, uyuruz diye düşünüp mis gözüyle bakan anne ve baba, ayvayı nasıl yediklerini çok geçmeden anladılar. çocuk hem kusuyor, hem ishalden poposunu tutamıyordu.
ayhhh, bu korku filmini tek günde kesmem lazım, zira anlatırken bile afakanlar bastı. kısaca (ne kadar kısa olabilirse), aynı gün baba hasta oldu, evin direği anne bunlara 3 gün dayanabildi, 3. gün çocuğun hastalığı ona da bulaştı, ertesi gün babanın hastalığı da geri kalmadı anneyi tepeledi. sonra çocuk anneden grip kaptı, dede çocuktan ishal ve bulantıyı, dinozora da denden koyalım, nermin ve nurhayat, anneanne derken, domino taşı gibi devrilip durdular. anne, yavrusu yiyip içemezken ona bakıp bakıp ağladı, kendini iyice harap etti (bunu özellikle yazıyorum!) 10 günün sonunda dışarıda bir hayat varmış diyerek kaldıkları yerden devam, şükürler olsun.
of pof, evde hayat, bilmiyorum, yani çok mu büyük laf etmiş olurum ama ben evimin kadını çocuklarımın anası olabilemiyoruuum.

holmes..



ah be robert! genç kız olup duvarlarımı resimlerinle doldurasım, seninle entrikalı hayaller kurasım geldi be. o sersem halin yok mu, bayılıyoruuum...