Salı, Mart 06, 2012

söz verdin bak!

   uzun uzadıya yazmalıyım, ileride okuyup verdiği sözü tutsun diye :)
   cumartesilerin vazgeçilmezi;  hava iyiyse florya, kötüyse bakırköy'dür kuzuyla.capacity'de dolandık bir süre, anne kız olarak değil, gezmeye çıkmış iki iyi arkadaş gibi. bakındık biraz, o güzelmiş, bunu beğenmedim. kabinde bir bluz denedim, "çok güzel olduuun" dedi gözler parlayarak, o kadar arkadaş yani. çocuk kıyafetlerine bakarken  zılgıtı yedim; "bana kıyafet bakıyorsak, benim beğendiklerime bakmalıyız, sen hep kendi beğendiklerine bakıyorsun!"
   sohbet ederek yemek yedik, arkadaşlarını anlattı bana. sonra 16'lık genç kız gibi hanzade'nin 100. gün partisinde giydiği pembe, kurdeleli elbiseyi iyice tarif etti, ne kadar beğendiğini, onun da öyle bir elbisesi olsa çok sevineceğini falan. uzun uzadıya dedim ya, uzatıyorum :)
   neyse biz her zamanki pastalarımızı yemek üzere çok sevdiğimiz yere girdik, o çilekli, ben frambuazlı (pi duysa çok kızar ahududu demeliydim) pastalarımızı söyledik. ikimizin de diğerinin pastasında gözü kaldığından iki pastayı da bölüp birbirimize verdik, rahatladık. hem yiyoruz, hem sohbet koyu. putları sordu önce, ona kimler dua ediyordu? sonra bizim allah'a dua etmemize geldi konu. sen ne diye dua ediyorsun diye sordu bana gülümseyerek. hep mutlu olmamızı, sağlıklı olmamızı vs. vs. vs. anlattım. eylül hemen büyüsün, kocaman olsun diye de dua ediyor musun dedi zilli. yine kendimce hemen büyümesini istemediğimi, kocaman olunca okula gideceğini, daha da ilerisinde evlenip benden ayrılacağını ve bunun hemen olmasını istemediğimi içim burularak ama ona çok da belli etmediğimi düşünerek anlattım. cevapsa beni yedi bitirdi;
-anne, saçmalama! ben o zaman da senin yanağının kokusunu çok özlerim, bu değişmez!
   karşılıklı oturmuştuk ve elele tutuşup sevgililer gibi bakıştık. söz verdi sanki bana şimdiden.tutamayacağı bir söz...