Perşembe, Mayıs 05, 2011

bayıldım...

bir dostun dediği gibi; VAY BE!!!

"Demek yıllarım bu Hırçın Kız’la geçecekmiş..."

Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali'nin 'Onur Ödülü'nü Cuma gecesi Ankara'daki törende tiyatro ve sinema oyuncusu Derya Alabora alacak. Uğur Yücel, festival için eşi Derya Alabora'yı yazdı

30 yıl önce tanıdım onu. Bizim Tef Kabare Tiyatrosu’nun sahnesinde ‘Hırçın Kız’ çalışmışlardı. Vaktiyle bir arkadaşımla oynadığımız ‘Hırçın Kız’ çok sükse yapmıştı okulda. Mezuniyetimizden sonra da konuşuldu. Aynı sahneyi oynayacaklardı. Bana gelmişlerdi. Mizansenimizi gösterdim. Sahnenin duygusunu anlattım. Kimi zaman karşılıklı oynayarak prova geçtik onunla. Utangaç, güzel bir kız olarak hatırladım sonrasında onu ama deftere yazmamıştım. Demek yıllarım bu Hırçın Kız’la geçecekmiş. Bilmiyordum.

Başından fışkıran deli kızıl saçları, çilleri... Güzel sevda... Suskunluğunun altında şelaleler akan tutkulu aşık delişmen kızlar gibiydi. Anne olduktan sonra da durup oturmadı aslında. Sülalede Selanikli bir deli büyükanne olmalı ki bu kızı anlayalım. Varmış da zaten. Öte yandan yemiş bitirmiş bir olgunluk…

Lezzetli ev yemekleri pişiren, eğlenceli, anaç, düşkün dostu, adaletli, gece geç saatlerde barını kapayıp tek başına kaybolup giden kavi Slav kadınlarına benzer. Sadakatle kulis lambaları karşısında makyajını silip artist barlarında kadeh parlatan inceden kibirli yeri pek kolay dolmayacak esrarengiz karakter oyuncularında, Hanna Schygulla’nın uzun koridorlarda Lili Marleen yürüyüşünde, Cahide Sonku’nun efkarında, Liza’nın kabaresinde, Sally Bowles azgınlığında, kuzey ülkelerinden gelmiş ve aniden karlar altında yok olup gidecek Femme Fatale bir yosmada, Persona’nın çıkmaz sokağında, bir balkan çingene alayının ortasında elinde şarap şişesi dört kol çengi bir karnavalda, kış günü hayranlıkla sevdiği oğlunun boynuna atkısını sararken gözleri nemlenen her annede, belalı bir sevgilinin peşinden yıllarca şehir şehir alem alem dolanan yaralı her pavyon şarkıcısının suretinde gözükür.

Küçücük bir kız çocuğundan, elinde votkasıyla kaşarlanmış eski zaman kadınlarına kadar uzanan sessiz bir klavye. Duymadığınız içli sesiyle kederli bir şarkı... Yakınındayken özlenen kadındı. Bende benim de bilmediğim, bilip de görmediğim, savurup attığım her duyguya, yırtılmış her kağıt parçasına hayranlıkla baktı. Aşığına bakar gibi.

Gencecik çilli kırmızı

Kekik kokulu adaların rüzgarlı tepelerinde başını bağrıma yaslarken yüreğimin titrediği gencecik çilli kırmızının aşk üzerine yazdığımda koyu bir ilhamla yeri baki. Canımın ta içi oğluma her sarıldığımda ciğerime dolan bahar kokusunda da.

Bir yerlere kaybolursam ruhum dolu, oğluma ilelebet hasret, ona minnet ve şükranla giderim bu dünyadan. Hırçın Kız’a...