Pazartesi, Mart 31, 2014

marquez..


Tanrı bir an için paçavradan bebek olduğumu unutup, can vererek beni ödüllendirse; aklımdan geçen her şeyi dile getiremeyebilirdim, ama en azından dile getirdiklerimi ayrıntısıyla aklımdan geçirir ve düşünürdüm. Eşyaların maddi yönlerine değil anlamlarına değer verirdim. Az uyur, çok rüya görür, gözümü yumduğum her dakikada, 60 saniye boyunca ışığı düşünürdüm.

İnsan aşktan vazgeçerse yaşlanır…

Başkaları durduğu zaman yürümeye devam ederdim. Başkaları uyurken, uyanık kalmaya gayret ederdim. Başkaları konuşurken dinler, çikolatalı dondurmanın tadından zevk almaya bakardım.

Eğer Tanrı bana birazcık can verse, basit giyinir, yüzümü güneşe çevirir, sadece vücudumu değil, ruhumu da tüm çıplaklığıyla açardım. Tanrım, eğer bir kalbim olsaydı, nefretimi buzun üzerine kazır ve güneşin göstermesini beklerdim.

Gökyüzündeki aya, yıldızlar boyunca Van Gogh resimleri çizer, Benedetti şiirleri okur ve serenadlar söylerdim. Gözyaşlarımla gülleri sular, vücuduma batan dikenlerinin acısını hissederek, dudak kırmızısı taç yapraklarından öpmek isterdim.

Tanrım bir yudumluk yaşamım olsaydı…

Gün geçmesin ki, karşılaştığım tüm insanlara onları sevdiğimi söylemeyeyim. Tüm kadın ve erkekleri, en sevdiğim insanlar oldukları konusunda birer birer ikna ederdim. Ve aşk içinde yaşardım.

Erkeklere, yaşlandıkları zaman aşkı bırakmalarının ne kadar yanlış olduğunu anlatırdım. Çünkü insan aşkı bırakınca yaşlanır.

Çocuklara kanat verirdim. Ama uçmayı kendi başlarına öğrenmelerine olanak sağlardım.

Yaşlılara ise, ölümün yaşlanma ile değil unutma ile geldiğini öğretirdim. Ey insanlar sizlerden ne kadar da çok şey öğrenmişim. Tüm insanların, mutluluğun gerçekleri görmekte saklı olduğunu bilmeden, dağların zirvesinde yaşamak istediğini öğrendim.

Yeni doğan küçük bir bebeğin babasının parmağını sıkarken aslında onu kendisine sonsuza dek kelepçeyle mahkum ettiğini öğrendim.

Sizlerden çok şey öğrendim. Ama bu öğrendiklerim pek işe yaramayacak.

Çünkü hepsini bir çantaya kilitledim.

Mutsuz bir şekilde…

Artık ölebilir miyim?
Gabriel Garcia Marquez

Cuma, Mart 28, 2014

parmaklarını yediğim..




günler çok boş geçiyor. sürekli bir dejavu hali. tekrarını yaşatmayan bir kuzi var. her anı dopdolu, capcanlı, umut dolu. piyano çalıyor artık. içindeki heves çok büyük. müziğe ilgisinin ve sevgisinin hep farkındaydım ama bunun piyano ile taçlanacağını hiç düşünmemiştim doğrusu. sevgiliyle hayalimizde hep keman vardı. çok isteyip de yapamadığı şeyleri çocuğunda gerçekleştirmeye çalışan ailelerden olma yolunda giderken, bizimki kendi yolunu çizdi. iyi ki de öyle oldu. şimdi eve girmesi gereken bir piyano var ama bakalım ne zaman. acaba bu bir heves olarak kalır mı, sıkılır mı diye çekincelerimizin ardına saklanıyoruz şu an. çünkü ben biliyorum ki kuzi bunu sevmeyi hiç bırakmayacak. tutkusu devam edecek. eminim daha da zorlaşacak ama o bırakmayacak, eminim.
ah çalarken o parmaklar nasıl yemelik. öyle konsantre ki, nasıl olmasın el, göz, kulak, beyin halay çekmekte. dikkati önündeki notalarda, kulağı müzikte, en ufak yanlış yapsa deliriyor zilli, hoop baştan. kuzim benim..

 aaah bir zamanlar gitar çalan bir kız vardı uzaklarda. keşke hiç bırakmasaydı peşini, keşke..

not: tişörte dikkat!

yahu ben bu bloğa bir zamanlar milyon tane video yüklerdim, neler olmakta. bir piyano resitali koydurmuyorsun oldu mu? :)))

Çarşamba, Mart 12, 2014

iyi ki..

dünüm, bugünüm, yarınım. öteki yarım. bugün İYİ Kİ olmuş ve İYİ Kİ tanrım yollarımızı kesiştirmiş. İYİ Kİ o güzelim temmuz akşamı karşıma çıktın. İYİ Kİ o güzelim mavilere tutuldum ben. hala yüreğimdeki kuşları göklere çıkaran adam, aşkım, dostum, sırdaşım, kocam. umarım hep yanımda olursun. birlikte geçirdiğimiz her güne gülümseyerek bakıyorum ve birlikte geçireceğimiz her yeni gün de mutlu edecek beni biliyorum. huysuz bir ihtiyar olduğumda da beni bu kadar çok sever misin? ben... :)

Salı, Mart 04, 2014

hastane mi? pehh..

   bu yazıyı yazmak boyun borcudur, ondan yazıyorum. yoksa hiiiç mecalim yok aslında. sağlık sektörüne, bazı doktorlara selam olsun.
   aaa atlamadan bir selam da çocuğunu hasta hasta okula gönderen, diğer çocukları bir tarafa bırak kendi çocuğunu şu kadarcık düşünmeyen annelere gelsin..
   cumartesi gecesi boğazım çok acıyor diye zırıltı başladı ve gece ateşi çıktı kuzimin. kendi doktoru pazar çalışmadığından medilife yolunu tuttum, boğaza antibiyotik verilecek belli. verdi, yanında da hiç alakasız bir öksürük şurubu yazmış gram öksürüğü yok kuzimin, bana da soğuk algınlığı için yazdım diyor doktor bozuntusu. tabi onu almadım, antibiyotiği verdim. öğleden sonra ateş yükseldi, duşa sokuyorum, ılık kompres, faydasız. durum çok feci olmasa da gece olacak belli. yine tuttum hastanenin yolunu. aynı hastanede başka bir doktor daha var dediler, halil bey! sabahki gıcıktansa buna gideyim dedim, iyi halt ettim. serum  takalım dedi, yok dedim. iğne vuralım, serum istemem. tamam dedi, iğneyi yazdı, elime tutuşturdu. iğneden sonra 1 saat hastanede kalın! o sırada da reçeteyi düzenliyor. kağıda baktım, bakakaldım! novocef, prednol, novalgine!! doktor bey bu prednol, kortizon olan prednol mü? (babacığımın alerjisi olan kortizon üstelik) ya iyi de neden şimdi kortizon veriyorsunuz ki! (allahım iyi ki seruma onay vermemişim, içine ne koyduğuunu bile bilmeyecektim) ben kilosuna baktım, merak etmeyin, ateşte kullanıyoruz sıklıkla. hadi yaa.. allahın selameti başına dedim ve medilife'yi terk ettim. oradan kolan hastanesine. orası da hırlı sanmayınız. hepsinin köküne kibrit suyu. oradaki doktor tecrübeli belli, daha bir ümitliyim. direk boğaza bakıp beta var dedi önce, sonrasında da kan tahlili istedi. odasına bir güzel kustu kuzim bu sırada, utanmıştım önce ama ohhh iyi etmiş. bu arada değinmeden etmeyelim, sözde özel hastaneler, yatağa kağıt havlusuna kadar kendim serdim, eskiden kraliçe gibi ağırlanırdık noldu ki bunlara :))
   sonuçlar çıktı, kanda mikrop var. tamam! iki farklı iğne yazdı, yarım saat arayla vurulacakmış, sonrasında da 5'erden 10 iğne sabah akşam. yarım saat arayla kısmına takıldım ben, yahu ağır gelmez mi? iğnelerin biri penisilinmiş bu arada, önce test dedi hemşire. penisilin olmayanı vurdu, diğeri için bekliyoruz, ben vurdurmam bunu dedim sevgiliye. ya olur mu, doktor yazdı niye uzatıyorsun dedi ama o da rahatsız. git sor tekrar için rahat değil. emin bey'i aradım, durumu anlattım, sakın ha dedi, diğerini sakın vurdurma! yarın buraya getir, bu akşam o iğne ona yeter. canım doktorum, Emin Mindan. aynen dediği gibi gece ateş düştü, diğer iğnelere de gerek kalmadı, şurupla devam ediyoruz. evet, mikrop çıkmış kanında ama bu kadarına gerek yok!
   bu doktorlar iyi biliniyor, neden? iğneyi sabah akşam daya çocuğa, iyileşir tabi. ohh günü kurtardık, peki ya sonrası?
    kuziyi oyuncak gibi kursam da bir daha tatil günlerinde hasta olmasa..