Çarşamba, Mart 28, 2012

bu ne biçim adam böyle :)

karnımın sol yanı ağrıdan çatladı, ağzımın kenarları genişlemekten patladı, koltukta şöyle bir oturamadım ileri geri kahkahalar, espriler hep dizüstü, bitmesin nolur diye korkmalar, namuzsuz bu kadar mı rahatsız etmeden küfredilir.gidilmez buna yahu ızdırap!

Çarşamba, Mart 21, 2012

cevapsız sorular :)

-anneee, babamla sana çok küstüm!!!
-niye ki?
-düğün fotoğrafınızda neden ben yokum?
nihahhahhahhah...

Cuma, Mart 09, 2012

5 yaş çok erken

    evet, şimdi gelelim günlerdir bizi meşgul eden, edilen sohbetlerin tamamında konusu geçen, düşündükçe dellendiğim okula başlama yaşının 1 yıl geriye çekilmesine.
    neresinden bakarsan bakayım bir anlam veremedim bu yaş mevzusuna.
  • yahu daha bir lokmacık bebeler onlar, oyuna ihtiyaçları var. oyunun çocuğun gelişiminde ne kadar etkili olduğunu, yaşamına oyunla neler kattığını düşünemiyorlar mı?
  • erkenden okuma yazma öğrenmenin, matematiğe adım atmanın ne gereği var.zaten ömürlerinin büyük kısmınında bol bol ders yapacaklar (bu arada şu anki müfredatta 1. sınıfların matematik problemlerini gören olmadıysa söyleyeyim, bir havuz problemi eksik).
  • konsantre olmaları da bir dert, normal yaşında okula giden 1. 2. sınıf öğrencileri bile çok zor adapte olurken, 1 yaş daha küçük çocuk nasıl konsantre olup ders dinler, ödev yapar.
  • daha altını temizleyemiyor büyük çoğunluk, gel gör ki tuvalete kendi gidecek, alaturkaysa tuvalette nasıl duracak, alafrangaysa çoğu hijyenden nasibini almamış klozetlere nasıl oturacak.
  • 2006 ve 2007 doğumlular aynı yıl okula başladığında sınıf mevcudu 50'den 100'e çıkacak. bununla hangi öğretmen, nasıl başa çıkacak.
  • müfredat hazır değil, mevcut arttı derslikler hazır değil, okul hazır değil.
  • bir yaş büyük çocukların yanında küçükler mutlaka ezilecek, hem fiziksel gelişimleri daha geride olduğundan hem  dersler hem de kendini ifade etme konusunda.
  • okul öncesi eğitimin ne kadar önemli olduğu söylenirken, şimdi herşey değişti mi, artık önemli değil mi?
  • öğretmen kardeşimin söylediği gibi, bu yıl dördü mezun edip beşi okutacak olan öğretmen, beşinci sınıf kalkınca ne yapacak?
   hayat dediğin şey bunca saçmalığı kaldıramayacak kadar kısacık. sorumluluk almak, ders çalışmak, disiplinli bir ortama girmek zaten yeterince sıkıcı, bir de erken gönderecekmişiz.biz şahsen kanun çıksa da bu yıl okula göndermeyi hiç düşünmüyoruz. okulu çok seveceğini düşündüğüm kuzumun bu yıl okula giderse nefret edeceğinden eminim çünkü. sinek gibi duvara yapıştırılmadan önce tacize davet ediyorum herkesi. meb şikayet hattını arayıp biraz rahatsızlık verelim. haydi bakalım..

Salı, Mart 06, 2012

söz verdin bak!

   uzun uzadıya yazmalıyım, ileride okuyup verdiği sözü tutsun diye :)
   cumartesilerin vazgeçilmezi;  hava iyiyse florya, kötüyse bakırköy'dür kuzuyla.capacity'de dolandık bir süre, anne kız olarak değil, gezmeye çıkmış iki iyi arkadaş gibi. bakındık biraz, o güzelmiş, bunu beğenmedim. kabinde bir bluz denedim, "çok güzel olduuun" dedi gözler parlayarak, o kadar arkadaş yani. çocuk kıyafetlerine bakarken  zılgıtı yedim; "bana kıyafet bakıyorsak, benim beğendiklerime bakmalıyız, sen hep kendi beğendiklerine bakıyorsun!"
   sohbet ederek yemek yedik, arkadaşlarını anlattı bana. sonra 16'lık genç kız gibi hanzade'nin 100. gün partisinde giydiği pembe, kurdeleli elbiseyi iyice tarif etti, ne kadar beğendiğini, onun da öyle bir elbisesi olsa çok sevineceğini falan. uzun uzadıya dedim ya, uzatıyorum :)
   neyse biz her zamanki pastalarımızı yemek üzere çok sevdiğimiz yere girdik, o çilekli, ben frambuazlı (pi duysa çok kızar ahududu demeliydim) pastalarımızı söyledik. ikimizin de diğerinin pastasında gözü kaldığından iki pastayı da bölüp birbirimize verdik, rahatladık. hem yiyoruz, hem sohbet koyu. putları sordu önce, ona kimler dua ediyordu? sonra bizim allah'a dua etmemize geldi konu. sen ne diye dua ediyorsun diye sordu bana gülümseyerek. hep mutlu olmamızı, sağlıklı olmamızı vs. vs. vs. anlattım. eylül hemen büyüsün, kocaman olsun diye de dua ediyor musun dedi zilli. yine kendimce hemen büyümesini istemediğimi, kocaman olunca okula gideceğini, daha da ilerisinde evlenip benden ayrılacağını ve bunun hemen olmasını istemediğimi içim burularak ama ona çok da belli etmediğimi düşünerek anlattım. cevapsa beni yedi bitirdi;
-anne, saçmalama! ben o zaman da senin yanağının kokusunu çok özlerim, bu değişmez!
   karşılıklı oturmuştuk ve elele tutuşup sevgililer gibi bakıştık. söz verdi sanki bana şimdiden.tutamayacağı bir söz...

Cuma, Mart 02, 2012

denemeler

ilk şaheserinde sürrealist çalışan sanatçımız, anneyi ve babayı kendi gövdesine yerleştirerek, "siz benim içimdesiniz" duygusunu başarıyla ifade etmiş.
(üçümüzü de yapmak isterken sığdıramayacağını anlayınca kolay yoldan içine soktu bizi zilli)

ikinci çalışmasındaysa sanatçı eserinde annesini kullanmış. rengarenk elbisesi, süslü tokası, kolyesi, kollarındaki gösterişli bilezikleri,  halhalları, topuklu ayakkabıları ve dudağında rujuyla, hayatındaki pasaklı anneden bıktığını, şöyle süslü püslü, pantolonu bırakmış, şıkır şıkır dolaşan anne özlemini dile getirmiş. 
(bu konuda yapabileceğim birşey yok maalesef, kabul etmeli!)

ha sabahları çapak sorununuz varsa;
-dişlerimi fırçaladım anne, yüzümü de yıkadım :)
-iyi de yatmak üzeresin, neden yıkadın?
-sabah gözümde şebek(çapak) çıkmasın diye :))

bol gezmeli, bol alışverişli bir hafta sonu diliyorum herkese, en çok kendime :)



Perşembe, Mart 01, 2012

proje uğurböceği

aynen anlattığını yazıyorum;
uğurböcekleri yumurtalarını bıraktığında solucan gibi birşey olurlar. sonra pozaya girerler. 8 gün sonra sarı uğurböceği olur. sorna da kırmızı uğurböceği. yaprak bitlerini yerler. öndeki 2 pençesiyle yer. günde 50 tane en fazla yaprak biti yer. uğurböceğinin 6 tane bacağı var. saydam kanatları var. saydam kanatlarını kırmızı kanatlarıyla koruyor. saydam kanatları bozulursa uçamaz. 2 anteni olur. siyah benekleri olur.

bu dönem projeleri uğurböceği. başka faideli bilgilerle yeniden görüşmek üzere blog alemi :)

not: küçükken de (şimdi çok büyüdü ya) çok severdi bu minik hayvanı, görünce çığlıklarla sevinirdi, uvva diye hitap ederdi kendisi (ağzını yediğim, kokun burnuma geldi eşek kafaaa)