Çarşamba, Kasım 10, 2010

çook uzun olacak, dikkat!

evvettt, hazırız! kocaman bir hafta sonu var yazılacak. hem de ne kocaman. "allahım hafta içinden yarım saat daha fazla uyumuş oldum hafta sonu, saat yedi,  yuppiii" modundayım, polly!!! kargalar mamasını yemeden biz geçtik mutfağa. elimizde bir ekmeğe, bir kaşara batan çeşit çeşit kalıp. üzerine reçel, pekmez, zeytin derken. doğumgününden kalma kürdanlar yerlerine. aaa, ikimizi yapalım! evet evet!!
"anneeee kalp şekerleri de koyalım mı?"
tamaaam, da nerede?
eliyle koymuş gibi bulur, çoktan keşfetmiş yerlerini. her bir parçayı koyduğumuzda lalalalalala diyerek dans etti maymuncuk.

benim ayağımı yerken ne çok güldü zilli!
gözlerinde apayrı bir gülümseme, sürekli yanağımda dudaklar, boynumda kollar. ne çok özlemişiz başbaşa kalmayı, içim kıp kıp kıp!


aklımdan çıkmış tamamen, ayşegül ablanın sevimli hediyesi. ince kız vesselam, bayıldı kuzu!
atladık arabaya, doğru yeni açılan torium'a. ama içeri girmemizle 5 dakika içinde dışarı çıkmamız bir oldu. sevmedik, soğuk, itici geldi. rotamızı bakırköy'e çevirdik. yolda "ne görüyoruz" oynadık. ah neler görmedik ki. sonra şarkılar söyledik, ah neler söylemedik ki. benim halet-i ruhiyem ona mı yansımıştı, yoksa onunki mi bana. yoksa güzelim güneş mi doldurdu iki terazinin içini deli gibi heyecan ve mutlulukla bilemedim.

oyuncakçıdan hemen bir yapboz patlattık önce. sonrası sihirli eller. dedik ama çişim geldi diyerek çıktı önce. sonra ağzından çıkardı baklayı; "ben oradaki ablalardan utanıyorum, gitmek istemiyorum"
hayııır!!!! bu da nereden çıktı. çıktı işte! şimdi ne yapmalı? zorlamamalıyım, evet evet. hayır hayır. bugün girmezse hiç girmez bu kız. allahım çıldıriciğiiim. acıkmış, yemek yedik. burada hemen yazmalı, "birlikte bir yerlerde yemek seçmek, konuşarak beklemek, afiyetle yemek. bunların beni deli gibi mutlu etmesi normal mi? değil mi? olsun ediyor, ediyor işte.
"eylül bak, sihirli ellere şimdi girmezsen bir daha hiç giremezsin, getirmem seni!"
"tamam, hiç gelmem bir daha, girmiycem"
allahım sen yardım et!!!
amaa allem ettim, kallem ettim, kuzuyu oraya soktum, gönül rızasıyla. ikna kabiliyetim acayip :))
zilli sonra da çıkmak istemedi. bunlar uzaydan mı gelme?
dönüş yolunda bu güzel günü hemen bitirmememiz gerektiğine karar verdim.  kıpırtılar hala öyle çoktu ki. eski evimizin parkına gidelim dedi, başka birşey demedi. iyi annecik, evimize uğrayıp birşeyler alalım o zaman. yolda tepe home çarpınca gözüme orayı da bir tırtıklamadan geçmeyelim dedim. biraz da bana çalışmak lazım ama. orada gezerken sadece bana eşlik etmek için neye baktıysam baktı, beğendi, güldü, benimle gezdi. önemli olan sadece birlikte olmamızdı. sanki kendince benim gönlümü yaptı. çok büyüdün annecik sen, korkuyorummmm...
evimize gidip termosumuza ıhlamur, cebimize de biraz kuru üzüm koyarak geldik emektar parka. öyle güzel havada in cin top oynuyor, ilginç.
biz gönlümüzce eğlendik yine. tıkınmayı da ihmal etmedik.


evimize döndüğümüzde parmak boyaları çıktı ortaya. ciltten suyla çıkıp kumaştan leke sökücüyle bile çıkmaması ne çıldırtıcıdır bu boyanın.
bu pisliğin üzerine kocaman kremalı köpüklü bir banyo. en uzunundan, en birliktesinden. yata yata, güle oynaya. üzerini giydirirken;
-anne sana birşey söylemek istiyorum ama gülersin
-tamam annecik söyle, gülmiycem, söz!
-benimle banyo yaptığın için teşekkürler!
oy ben o ağzı nasıl yerim, severim, öperim. ama gülmem! :)))

kitabevine gittiğimizde hep birkaç kitap fazla alıp zula yaparım ben. yeri gelince ortaya çıkarıp "sürpriiiiz" yapabilmek güzel. koyun russell da zuladaydı, çıkarıverdim aniden. en çok da ben bayıldım desem. çizimler o kadar güzel, hikaye o kadar tatlı, ayrıntılar öyle komik ki! bir tane daha alıp saklasam mı acaba dediklerimden.  

bir türlü uyuyamayan kahramanımız türlü denemeler yapıyor uyumak için. o sırada biz yerlerdeyiz gülmekten.
bu cümleyi her okuduğumuzda kuzu kıkır kıkır;
-russell, kurbağapoposu çayırı'nda yaşıyordu!

çok çok çok tavsiye ederiz, alınız!



cumartesi yetti, yoruldum. pazar yarına inşallah :)