Çarşamba, Eylül 11, 2013

lal

     yemekte karşımdaki kızla resmen içimden konuştum. konuşmaya birşeyler bulmaya çalıştım ve baktım ki hepsini içimden sordum, onu geç buna gerek yok derken kelime sarfiyatı yapmaya gerek olmadığına karar verdi içim. farkettim de çok konuşup aslında hiç konuşmamışım. bari arabama ineyim, o tanıdık dedim, sohbet edilir, bir yıllık dostluğumuz var, beni tanır, halden anlar. o da anlamadı vefasız, sus pus oturdu karşımda. hakkını yiyemem serinletti beni rahattı. ama istediğim bu değildi! iki çift havadan sudan sohbetti, iyi misin demekti. akşama ne yemek yapacaksın, kuzu da hiç söz dinlemiyor bu aralar diyecektim ona, eve temizlik lazım, çok işim var diye dert yanacaktım. olmadı be, yine boğazıma kaçtı dilim, içim bugün de 1-0 önde..
ayh içim daraldı!yarın böyle olmayacak, yarın böyle olmayacak, yarın böyle olmayacak, yarın böyle olmayacak, yarın böyle olmayacak, yarın böyle olmayacak!

ve dağlar yankılandı

sessizlik orucum ne kadar sürer, ben buna daha ne kadar dayanırım, mavi hap mı kırmızı mı, beyaz atlı gelip atının terkisine ne zaman atar beni? bu durmayan çene 2 gündür günde 8 saat kapı-duvar. muhtemel bir süre daha böyle. hayır bir süre dayanırım da uzun bir süre...  içim konuşuyor tüm gün, hem de ne geveze. bıt bıt bıt bir sus allah aşkına. akşam alıyorum intikamımı ama hiç fırsat bırakmıyorum ona yatana dek. yine de bir korku var içimde. ya içim galip gelir de akşamları da sazı o alırsa eline diye. cık cık cık umutsuzluk en büyük günah :)) saçmalama! hem dostun  çok güzel bir haber verdi ya sana;

hemen verdim siparişi, çok heyecanlıyım çok. 
yine yakacak yürekleri belli ki;

“Hikâyeler, hareket halindeki trenler gibidir: trene nereden bindiğiniz fark etmez, nihayetinde gideceğiniz yere ulaşmanız kaçınılmazdır.”
-Khaled Hosseini, Ve Dağlar Yankılandı-