Salı, Ağustos 31, 2010

made in emre (çok mu oldu ne :))

biz cuma gecesi  açılıştaydık. sezen aksu, cırque du soleil, troya, müslüm baba, fatih erkoç, semazen, mehteran takımı hepsi güzeldi. organizasyonda ufak tefek aksaklıklar da vardı tabi, olsun yine de çok eğlendik.
hepsinden önemli olan başka birşey vardı o akşam; sevgiliyle duyulan gurur! böyle kocaman bir projenin altından kalkmış bir ekibin mütevazı şantiye şefini buradan da kutlasam! "aşkımmm seninle gurur duyuyorum" desem!
kendime not: ennnn kısa zamanda troya'ya gidilecek,mutlaka!!!

Çarşamba, Ağustos 25, 2010

lallallallallaaa

orda bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüzdür.
gitmesek de, gelmesek de, o köy bizim köyümüzdür.
işte dün tam nannesi bu şarkıyı öğretirken kuzuya, bizimki başlamış dudaklarını büküp salya sümük ağlamaya. şaşıran nanne sormuş;
-n'oldu nannecim, niye ağlıyorsun?
bizimki hıçkırıklarla vermiş cevabı;
-ama o köy çok uzakta!!!
***
akşam da şarkıyı biri söylemeye kalksa gözleri doldu, hüzünlendi. çok hassastır benim kuzum. benim annem şarkısında da az ağlamamıştı;  burada

Salı, Ağustos 24, 2010

köy

işte köyümüz! fikir annesi zeynep, teşekkür!
biz yine gezip tozduk. ramazanda bu resimler de neyin nesi demeyiin, akşama gidin yiyin!


Pazartesi, Ağustos 23, 2010

sorular

hergün yüzlerce soru, fenalık geldi hepimize. bir yandan da hoşumuza gidiyor, epey gülüyoruz. şimdilik en komikleri;
-anne tavşanlar yüz yıkar mı?
-anne kaplumbağalar kaka yapar mı? (cevap evet- niye)
-neden çayların dibini içmiyorsunuz?
***
bir de süt içtiğinde büyümüş olduğunu düşünüyor. her seferinde duvardaki boy cetvelinde alıyor soluğu.geçenlerde bir asansörde boyu istediği düğmeye yetişince rahatlamış;
-teyzee, içtiğim sütler işe yaramış!





çatalca'daydık! taptaze mısır, domates, biber aldık misss gibi kokanlarından. ağaçtan incir, erik topladık ennn tatlılarından. köy yumurtası aldık, enn sarılarından. bir dahaki sefere de tavuk kesip eve getiricem, en hormonsuzundan :))

teyzemmm

biz de parmak boyalı olduk, tadeşim sağolsun
 kanun çalar gibi, parmaklar her bir boyanın içine daldı durdu
kolay yıkandığı için sorun olmadı şükür. kuzucuk çoook eğlendi, güldü. şimdi her fırsatta tekrar yapmak istiyor. bende cevap hazır; teyzen yaptırır sanaaa
zaten herkesin önüne geçti bir anda teyze aşkı. her fırsatta "ben en çok teyzemi seviyorum"
banyomu teyzem yaptırsın, yemeğimi teyzemle yemek istiyorum, teyzemin elini tutucam, teyzem teyzem teyzem...
ananesi kötü kelime kullanınca ağzına numaradan acı biber sürerdi, teyzesine kıyıp da acı asla sürmüyor, ona tatlı biber sürermiş, edepsiiiz
bir teyzem olamadı ki şöyle doya doya şımarsaydım...

Cuma, Ağustos 20, 2010

nelly

hafta sonu maçtayız! altın kızlar ve raniş...
tv'de belki bizi de gösterirler, izleyin anacım
ne çok dinlerdim bir zamanlar, yaşlandım mı ne :(

karatavuk mideye

 kuzu meraklı miniğin hastası. çizimlerine (o güzel çizimler bu marifetli ellerden çıkıyor), okuduklarıma bayılıyor. her ay öyle çok şey öğreniyoruz ki. bu ay kazdağında yürüyüş oyunu ve bu karatavuk favorisi.oyunu her akşam oynuyoruz, karatavuğu yaparken de yerken de çok eğlendik.
zeytin ezmesi, kaşar ve beyaz peynir, ekmek, kürdan!
tabakta yanına da birşeyler ekleyince, bir bardak süt eşliğinde...
her süt içişinde odasındaki boy cetveline gidip "boyum uzamış mı? büyümüş müyüm?" diye sorması yok mu...

Çarşamba, Ağustos 18, 2010

Pazartesi, Ağustos 16, 2010

miş, mış, miş, mış, miş, mış

dizi dizi inciymiş
azgınlıkta birinciymiş
birgün tepeüstü çakılacak diye korkulsa da...
dinleyen yoookmuş
bu sıcak havalarda sürekli banyo yapılırmış. zira banyo da yapılmazsa haşlanmış beyinden epey bir salata yapılabilirmiş böyyyk!!!
havluyu annesi gibi bağlamak istermiş
o artık büyümüş!
banyoyu kendi başına yapabilirmiş
ayakkabı giyip giymemeye  kendi karar verebilirmiş, ayaklarını havalandıracakmış
her işi kendi yaparmış, musluğu sen kapatırsan, bir daha açıp kendi kapatırmış
ayrıca çok bilmişmiş, yatakta kocasına dönen kadına "kocanı mı seveceksin" diye laf sokulurmuş!
ama işine gelmeyen şeyler istendiğinde o küçücük bir bebek olurmuş
babası eve her geldiğinde de ona türlü numaralar yapılırmış
özellikle saklanma çeşitleri yapılırken, son günlerin favorisi kendi yazdığı bir şarkıymış;
-benim babam yakışıklı
benim babam çok tatlı
babamın gözleri maviş
ben babamı çok seviyorum
tabi ki kendi ürettiği bestesiyle söylenirmiş
ha bir de beşiktaş-fener kavgasından sıkılan hanım kendine bir de takım üretmişmiş BUCUCU
takımının uyarlama bir şarkısını da yapmışmış;
-pembeyle yeşil ortak olmuş
mavisi çok kalbime konmuş
hadi hisset bu hislerimi
bucucu sen bizim herşeyimizsin!
oley bucucu

tabi annesi bucucu'yu tutuyor diye kesip atmazmış . jelibon gösterip tekrar kartal'a döndürürmüş, fener iğrenç dedirtirmiş
babası da boş durmazmış, türlü rüşvetlerle kuzuyu kandırmaya çalışırmış. bu hikaye böööyle sürüp gidermiş
evlerinde bıçak ve tabak olmadığı için çok sevdiği kaşar peynirini kalıp olarak yemek zorunda kalırmış, vah vah vahmış...
son günlerin favori kıyafeti don-atletmiş, ellerinden gelse kuzu sokağa da öyle çıkacakmış
bir de basındoğa tiyatrosu varmış! evde pişen annelerin akşamüstü ferahlamak için kendilerini attıkları, çocukların kendileri için gelindiğini sandıkları arka bahçede oynadıkları bir dolu oyun varmış. hava kararırken bile eve girmek istemezlermiş. evde kös kös oturan winnie ve tiger bile bu işe çok sevinmiş. oyuncaklar oynandıkça mutlu olurmuş (oyuncak hikayesi 3'ten çok etkilenmişim sanırım)
eee son olarak da bunlar benim içinmiş
GÜNAYDIIIN
ne yaparsa yapsın fizy fatoş'u delirtirmiş, bağlantıya tıklayınca seçtiği parça bir türlü açılmazmış. çıkan boş sayfada "somewhere over the rainbow" yazıp norah jones'tan bu parçayı dinleyenler dileklerine kavuşamasalar da günleri güzel başlarmış
dinlemeyenler ??? hahhahhah

Pazartesi, Ağustos 09, 2010

:))

ama annee, bu şirinlerin şirin babası var da şirin annesi niye yoook!!!

Perşembe, Ağustos 05, 2010

bir arkadaştan...

Sürekli dalgınlık halidir Aşk...
Kafanı yasladığın otobüs camında izler bırakmaktır.
Yanndan geçeni görmeden sokaklar boyu yürümektir Aşk...
Kafanda duran gözlüğü, elinde duran telefonu aramaktır Aşk...
                                                    

Çarşamba, Ağustos 04, 2010

iyi gelir...

doğuştan bezsiz

-annee, mustafa dedem artık bana b..lu bez diyemiycek!
-ee ne diyecek annecik?
-artık dedem bana kilotlu popo diycek :))) ben artık bez takmıyorum ya, kakamı klozete yapıyorum ya, onu diyorum işte
*
bu sıralar her telefon konuşmasında geçen standart cümle;
-istanbul'dayım şu(y)an
hadi yaaa!!!
                                                                                **
sanki bezi yeni bırakmamış, bir hafta öncesine kadar poposundan haberi varmış gibi yatarken bez takmamak için yırtınıyor hanım!
-bez istemiyoruuum, onu sevmiyoruuum, bez beni acıtıyooor
salya sümük.
ben de o uyuyunca takıyorum, da geçen gece uyuyakalmışım!
sabah 6:30;
-anneee beni kuruuut
:):):)

Salı, Ağustos 03, 2010

ve başlangıç

ve nihayet sevgiliyle sinema. ve kurgusu, efektleri, oyuncuları, yer seçimleri müthiş. zaman zaman içinde, rüya rüya içinde, enteresan. bir an rüyadan çıkabilmek istediğimi düşündüm doğrusu, sanki ben tıkılıp kaldım içinde. işte film dediğin böyle olmalı, sanki kahraman senmişsin, silahı sana doğrultmuşlar, tekmeyi sen yiyormuşsun gibi. ya da onun sevgilisi terk ettiğinde senin yüreğin cızlamalı, çaresizlik büyümeli içinde en kocamanından. titanic'te hiç sevmediğim dicaprio - üzerine zaman denilen sihirli değnek değmiş- şarap gibi vallahi. adam yaş aldıkça etkileyici, çekici, manyak birşey olmuş çıkmış. allah sahibine bağışlasın, ne de olsa bende de var bir tane, yaş aldıkça şakakları ağırlaşıp richard gere yolunda giden bir yakışıklı :)

Pazartesi, Ağustos 02, 2010

bin muhteşem güneş

“Bu kentin ne çatısını aydınlatan ayları sayabilirsin,
        Ne de duvarlarının gerisine gizlenen bin muhteşem güneşini”

kitap uçurtma avcısından daha hüzünlü, daha vurucu ve kesinlikle daha güzel! ama içimi sorsanız, öldüm bittim.  bu nasıl bir hikayedir, afganistan halkı bu zulme nasıl dayanmıştır aklım hayalim almıyor. bir kez daha savaşa lanet ettim, mahvolan hayatların ardından gözyaşı döktüm, kadınların çektiği zulme yüreğim yandı. çaresizlik, yapabileceğin hiçbir şey yok! bir yerlerde böyle yaşamlar da varmış, çok üzücü, yaralayıcı. raşit'in leyla ve kızını odaya kapatması, yedikleri dayaklar, erken yaşta evlendirilen kızlar, açlık, sefalet, hele leyla'nın narkozsuz bir sezaryen kısmı var ki, sanki beni kestiler...bunca şeyden sonra diyebileceğim; bir daha khaled hosseini okursam biri beni vursun!