Cuma, Temmuz 17, 2009

ve nannesiyle dedesine kavuşur...






eve gelince öyle sevindi ki kuzum, hemen odasına koştu, ayıcığım, timsahcığım, kaplancığım,...ne gördüyse sevgi dolu bir şekilde istedi. çok özlemiş evini.
ünye'yi de çok özledi ama, çatırpeteye gidelim diye kapıda çok ağladı, göksucuğum diye.

ve ünye bittiiiii


ve artık ünye fotoğrafı kalmadıııı. adsaptasyon sorunu çekiyorum. bir türlü alışamadım buraya. ben yine tatil istiyoruuuuummmm









aynı annesinin gözüüü





o güzel gözlerini yerim annemmmmm






babacımmmm







beni satıp babasına düşmez di mi!!!!!!!

üürüüüüü




küçükken çok yapardık, çiçeği zarından ayırırsın, arası yapışkan olur, burnuna alnına yapıştırırsın. horoz olursun. kimse hatırlamadı, bilmiyorlarmış. böyle çocukluk mu olur canııım, horoz bile olmamışlar. çiçeği hala horoz çiçeği diye bilirim bu arada.



uyarlarrr






sevgili annem, tatilimizin çok güzel olması için en çok savaşan insan. sabahları uyumam için kuzuyu yanımdan almaya geldi hergün. bizimki de hiç yılmadan her sabah, gelmicem gelmiceeem diye itiraz etti. ama hep ikna oldu. biz denize gidelim diye evde çok kaldı, işler hep ona kaldı. ama o hep birlikteyiz diye çok mutlu oldu. her zaman şükreden, elinde olanlardan mutluluk duymasını bilen ve bu huyunu umarım örnek alabildiğim insan. hiç şikayet etmez. babamla sürekli didişmeleri orada eğlence kaynağımızdı. özellikle sabahları. açude, göksucuğum ve dötaaan da gelince aile biraz olsun tamamlanmış oluyordu.
hep birlikte kaledibine et yemeye gittik. sonunda çay içtiğimiz semaverden eve de alsam ne güzel oluuurr. altına odun atıyorsun, öyle güzel ki. açude'yle geçtik başına çay ocağı gibi, güzel bir gün daha...





2. evimiz





tabi ki günselciğim bizi yemeğe almadan duramadı. o hasta haliyle. yine cümbür cemaat oradaydık. annenler yok kiminiz var orada diyorlar, e halamların evi bizim evimiz diyorum. orada büyüdük biz. rahmetli lütfü dedem öz dedem gibiydi. hala kara kızlar adımız. o evde herkes öyle seslenir bize. çok güzel günlerimiz oldu. çocuklar da bizim elimizde büyüdü. önce büppü'yle görkem, sonra büşra'yla nilsu. ayyy ne tatlılardı hepsi de. oğlanlar çok azgındı. figen altlarını temizlemeyi çok severdi. ben temiz işlere bakardım, hahhahah. lütfü ağır abi (hala öyle),görkem'se tam bir tacizciydi, uyuyor numarası yapıp kucağımızdayken bacaklarımıza ellerdi. hatta televizyondan görüp beni öpmeye çalışmışlığı da vardır fırlamanın. büşra'nın kel hali gelir hep gözümüzün önüne, gözünde güneş gözlüğü, ağız kocaman açık. otomatikti, gözlük takılınca ağız açılması. nilsu ise önce kıvırcık kafalı, sonra lüle lüle upuzun sarı saçlarıyla geliyor gözümün önüne. prenses!
dinazorum, tümayım, beyoşum, halacığım, servet ve mustiii. anlatılacak o kadar çok şey var ki. ah zaman ahhh



çilçuuu






nilsu oldu çilçu. o evdeki insanların kendisini ne kadar çok sevdiğinin o kadar farkında ki, kendini sevdirmek diye bir derdi hiç olmadı. çoook özledik şimdiden, nolcak bizim halimiiiizzz
hamiş: zavallı tülay ve halise, akşama kadar mutfakta(kilolarımın diğer sebepleri). kocaları şu karıları biraz gezdirin yahuuu
hamiş2: tadeşim ağustosta geliyoooorrr

çatırpete

nazara geldi kuzum, düştü. yanağı çok fena oldu. babası kendine gelemedi. bir türlü teselli edemedik, morali öyle bozuldu ki.