Perşembe, Ağustos 23, 2007

içimden geldi

eski parçaları dinliyorum, alanis morisette, cranberries... içim bir tuhaf oldu. sen de hissettin bunu bence, hareketlerinden belli. ne tuhaftır ki benim içimdekini benden başka hisseden biri var. ode to my family. okul zamanlarım geldi aklıma; ali, seyit ve levent'le bahçede yatıp müzik dinlediğimiz günler gözümün önünde. mevsim bahar ve herkes kendini dışarı atmış. bahçe çok güzel. üzerimde salaş yeşil badylerimden var, palaspandırasım. sırtüstü yatmışız ve gökyüzünü izliyoruz. ne güzel günlerdi, çok mutluyduk birlikte, çok eğlenirdik. bu kaset bana hep çok güzel şeyler hatırlatır. geçmişe dönmek istiyorum dinlerken. okula giderken kulağımdaa walkman, ne huzurla giderdim. arkadaşlarımdan ayrıldığımda, yani okul bitip ünye'ye döndüğümde içim çok acımıştı. kalbimde onun acısını uzun süre hissettim. kaç yıllık yaşantım bitmişti, düzenim, alışkanlıklarım. kendime ait olan yaşantım. hele ortaklarımı göremeyecek olmak çok üzüyordu. ama insan herşeye alışıyor be güzelim. alışmazsa yaşayamaz zaten. alanis morisette çalıyor şimdi de. ahhh ne desem bilmem ki. ünye'de sabah erkenden kalkıp çamlığa doğru yürüyüşe çıkardım. kulağımda ne var, tabi ki vefakar walkmanım. temiz mis gibi bir hava, parıl parıl bir güneş, deniz alabildiğine benim, uçsuz, massmavi ve dümdüz. üzerindeki güneş ışınları bile gözümün önünde. feneraltına inip kocaman bir kayanın üzerine otururdum. manzaraya karşı bir sigara yakardım. düşünürken içim çok acayip oluyor. seneler ne kadar çabuk geçiyor. yaşadıklarımı o kadar yoğun yaşamışım ki hatırladığım zaman o ana dönüp aynı hisleri tekrar yaşıyorum. hiç eksiksiz. özellikle müziklerle bu dönüşü çok yaşarım. her anın bir müziği var hemen hemen benim için. bu genellikle çok güzel birşey ama bazen kötü şeyleri hatırlatan müzikler de oluyor, hayat hep iyi şeylerle dolu değil. şimdi de when harry met sally (dikkat annenin en sevdiği film) filminin müziği çalıyor. dersanedeyken izlemiştim, yani fi tarihinde :)) çook sevmiştim ve hep tekrar yayınlasalar diye beklemiştim. oradaki gibi dostluktan doğan bir aşk istemiştim hep ve oldu. seneler sonra cnbc-e'den istemiştim yayınlamalarını ve yayınladılar. bir süre sonra da aşkımla bir baktık cd'si çıkmış. hemen almıştı bana boncuğum. çok izleyesim geldi şimdi. akşam izleyebilirim. peyzi de çok sever. dersane zamanında o da izlemişti, birlikte kritiğini yapmıştık. söylediğine göre emre çok kıskanmıştı o zamanlar, benimle konuşmak için bahaneler yaratırken, bir filmle kaçırmıştı muhabbeti. barbra streisand balkona çıkıyordu jeff bridges aşağıda ona aşkını itiraf ederken I've finally found someone şarkısı eşliğinde. It had to be you; billy crystal, namı diğer harry bu şarkı çalarken meg ryan yani sally'i tanımaya çalışıyordu. birbirlerine aşklarını anlatıyorlardı iki dost. nereden bilebilirlerdi ki birgün birbirleri için yaratılmış olduklarını anlayacaklarını.
artık böyle güzel filmler yapmıyorlar. düşündüğümde yüzümde tebessüm beliren filmler. tekrar tekrar izleyip, her seferinde başka bir ayrıntısını yakaladığım, neresinde hangi müzüğin çalacağını bildiğim, hiç sıkılmadığım filmler. nottin hill mesela, ya da runaway bride. richard gere nasıl da tutulur taşralı kıza. son zamanda buna benzer tek film vardı, o da lake house. sinemadan çıkarken iyi ki gelmişim gülücüğünü attırmayı başaran ve birkaç gün etkisinden çıkamadığım filmler. eskiden çok filme giderdim, haddinden fazla. en büyük zevkim de sinemaya tek başıma gitmekti. yanımda kim varsa eker öyle giderdim. ya da kimseye haber vermeden ortadan kaybolurdum. sırt çantamı takar, kulağımda müzik, migrosun yolunu tutardım. yürüyüş kısmı bile çok haz verirdi bana. sonra bir sürü fırça yerdim tabi milletten. bu arada aşkımla gitmeyi de severdim, yanlış anlaşılmasın. çok güzel film maceralarımız vardır.
bir an kafamı kaldırdım ve nasıl da dalmışım. eskilere gitmişim. bu duyguları kaybetmemeli insan, gün geçtikçe çok büyümemeli, genç kız kalbinden bir parça durmalı içinde. gerçek hayattan uzaklaşabilmeli gerektiğinde. ya da gerekmediğinde. sanırım bende hala koca bir dilim duruyor :))

günaydın canımın içi

günaydın bebeğim. bu sabah ne kadar da hareketlisin, çook tatlısın. doğunca seni mıncık mıncık yiycem. dün akşam eda ablan geldi. teyzen bir sürü yemek yapmıştı. güzel bir ziyafet çektik. sohbet ettik. kaç günün uykusuzluğundan olacak hiç halim yoktu. enerjim sıfırdı. koltukta uyuyakaldım birkaç kez. gece de tam bir kabustu. rabbim bu ne sıcak, artık dayanamıyorum. sabaha karşı biraz ferahlasa bari, yok mümkün değil. her tarafımdan terler boşandı, bunaldım, daraldım, fenalık geçiriyordum. sanırım ayrıca sıcak basıyor bana. zaten yatakta dönmek bir dert, tuvalete kalkmak ayrı bir dert. tez zamanda kurtuluruz inşallah. ayaklarım şişti yine. sanki benim bileğim değil, öyle şişiyor. ne yapalım katlanıyoruz artık. annelerin değeri anne olmadan anlaşılamıyor galiba. yani erkekler hiç anlayamaz :))