Perşembe, Aralık 31, 2009

vee sinema

öğrenciliğimden sana kadar haftada en az bir kez gittiğim sinemaya senden sonra hiiiç gidemez oldum. dün yolda kafama tak etti. bu akşam gitmeliyiz. kuzum sana ne desek de ağlamasan. babacığın başı ağrıyor, doktora gidicez dedim. yalancıyım bennn. affet beni. gidene kadar 3 dakikada bir babayı doktora götürüceksin deyip gözümün içine baktın. bu sırada da suluboya yaptık, ama ne yapış. patatesi bastırıyorsun, tam çıkmazsa yapamıyolum yapamıyoluuum diye ağlayıp duruyorsun. böyle şeylere ağlamazsın, bilmez miyim ben seni. gitmek var ya kafanda sinirlerin bozuk. blöf yapıyorum, istersen sen de gel annecik bizimle! hayır hayır gelmem. peki sen bilirsin kuzu. bizden sonra da sebepsiz bir ağlamaya tutulmuşsun. gece yine elin boynumda yattın, dokunursam gidemez diye. vicdanım sızlamadı değil, ama babacıkla zaman geçirmeye de ihtiyaç var, yalnız, başbaşa, elele. senin de alışman lazım bazen gitmemize. zaten şunun şurasında kaç kere bıraktık ki seni, bir elin parmaklarını geçmez. herhalde bu yüzden gidişler bu kadar koyuyor sana.
neyse gelelim filme. seni bırakmaya değdi mi? değmediiii. tek iyi şeyi vardı levent yüksel. bir şarkı bu kadar güzel söylenir. sabah ilk iş onu dinlemek oldu.
farkettim de, sevgiliyle gece gezmelerine biraz ağırlık verme zamanı gelmiş de geçiyor.