Perşembe, Eylül 02, 2010

kaçamak son!


yukarıdaki araç aynı zamanda denizde de gidebiliyormuş. arkasında altta bir pervane var. hepsi iyi hoş da, içeri giren sular ne oluyor acep :)

ve gelelim denizaltıyaaa. kocaman görünüyor ama içi öyle sıkıcı, öyle bunaltıcı ki ruhum daraldı. bir ara çıkmak istedim, ter döktüm. sonra "kendine gel fatoş" dedim, şimdi çıkarsan bir daha giremezsin. sakinleştim tabi. küçük küçük kapılardan koridorlar geçiyorsun. herşey minnacık. yataklar raf gibi. gözün gördüğü her yerde düğmelr, aletler var. ondan da daralıyor insan. 200m dalabiliyormuş emekliye ayrılmadan önce bu 100m'lik koca şey. bir gitti mi en az 20-25 gün denizde olurmuş, dünya yüzü görmeden. periskop tepede bir yerde. zaten ona sürekli bakıldığı falan da yok. sonar cihazıyla gidiliyor tüm yol. okyanusta deli gibi dalgalar da olsa,  dipteyken hiçbirşey hissedilmeden yolculuğa devam. aralıklarla yüzeye çıkılıp oksijen depolanıyor. çok acayipti, çok...

günün anısına biz de birşeyler karaladık herhalde

sonrası malum :)

maksat arayı açmamak,  mekanlara kendini unutturmamak :))
kuzumun dediği gibi;
-teyzem gitmese, hep bizimle yaşasa!
keşkeee.......... 

kaçamak devam...




ve migros'un ilk halleri. değişmiş mi???
zeytinyağı fabrikası! yukarıda fabrikaya giriş çıkış kartları var.


küçük küçük dükkanlar var dışarıda. eczane, lostra, optik, saatçi. ne çok isterdim eskiden bir guguklu saatim olmasını :)  ve bu tablo. adını figen söyledi ama ben hatırlayamıyorum doğrusu. ben ilkokuldan hatırladım. o da biz göz taraması için bunu hala yapıyoruz öğrencilerimize dedi, gülüştük...