Çarşamba, Aralık 07, 2011

virüs!

anne, bu güneş nereye batıyor, denizin altına mı? güneşin ışıkları sarı, peki gökyüzü neden mavi? ayın neden bazen yarısı kopmuş oluyor? dünya sınıfında teşrif ediyorlar, bundan mıdır sorular? mumla deney yapmak var şimdi sırada, erken mi oldu acaba..

dersin biliyorum, neden daha az yazdın bir süreden sonra, anlatacak şeyim kalmadı mı? hele de okula gidiyorken artık her akşam bir dolu konu birikmesi gerekmez miydi? neden fotoğrafların sayısı azaldı. her anımı fotoğraflarken, neden makine çantasından çıkmaz oldu. eski blog ruhu yok be kuzum, ya da bende kalmadı. ha deme ki, fotoğraflarımı sırf blog için mi çekiyordun. sırf değildi ama etkisi yok da diyemem. daha heveslendiriyordu beni, yayınlamak, takip edilmek, okunmak.  sabah ilk işim kim ne yazmış bakmakken, şimdi günlerce aklıma gelmiyor. tez zamanda bu virüsün bünyemi terketmesini dilerim..

109 tane makarna boyadık, sayma zamanı için. neden 109 deme, sen istedin!

Çarşamba, Kasım 30, 2011

gelirsem oraya!

dün akşam! bence bana söylemeyecekti. müdahil olmamdan hoşlanmıyor özeline. anneannesine de ağzından kaçırmış, kestirip atmış. tabi didiklemezsem öleceğimden başladım kurcalamaya;
-ne dedi ne oldu?
-ipek dedi ki, benimle hergün arkadaş olmak istemiyormuş!
-hı? nasıl yani, o da ne demek. sen ne dedin peki?
-put gibi durdum! (ifadeni yeriiiim)
lafın daha devamı da var ama konu değiştirmeye çalışmalar, hatırlamıyorumlar.
-bütün yemeklerde yanyana oturmak istemiyormuş (üzgün, garip, ayh ne desem)
-ee ne yapacaksın peki?
-yanyana oturmam ben de yakınına otururum :)
  allah allaaah, illa armut dibine mi düşmeli. rüzgar falan çıksa, azıcık öteye zıplasa! ne olursa olsun seveceksin illa değil mi, ne yaparsa yapsın affederek. kanlı bıçaklı olsan da bir gülümseyişe sarmaş dolaş.

şimdi bu durumda o da çocuk işte, olur böyle şeyler, daha neler göreceğiz lafları yazmam gerek, ama yazamaaammm. öyle diş biledim, öyle kızdım ki ipek hanım sana, bir elime geçirseydim dün akşam seni, ahhhh

Çarşamba, Kasım 16, 2011


-anne, biliyor musun ben hassas bir çocuğum!
  -nereden duydun bunu, kim söyledi?
    -winnie :)







azgınlıktan başımızı döndürünce babacığın ağzından dökülüverdi;
-böyle yapmaya devam edersen bir daha ateş ve su oyunu yok eylül!
-hıh, bir de tehdit ediyor!
adam ne kadar uğraştıysa da, bir daha yapmam dedirtemedi.
tutamayacağı sözleri vermez benim kuzum!


günlerimiz tıngır mıngır, şükürler olsun mutlu mesut. gözümün önümde eşşşek kadar bir kız, büyümeyi durdurabilen?

Salı, Kasım 15, 2011

tüyap :)




ilk günden gitmem, hafta sonu asla gitmem, yanıma fazla para almam, kredi kartı hiç götürmem!!!
astım kestim. ilk günü cumartesi öğlende damladık. yanımda para da vardı, kredi kartı da. pişman değilim!
behiç ak ve ayla çınaroğlu, şansa bak, ballı börek. behiç ak'ı görünce çok sevindim. ama ayla çınaroğlu.. öyle heyecanlandım ki. üç kuzucuk'un hikayeleri eylül'ün kitaplara düşkünlüğünde büyük pay sahibi. kitaplarını okuduğumuz bu pamuk kadının tipi hakkında hiçbir fikrim yoktu. öyle tatlı, öyle sıcak. çok sevindim çok. şanslı velet vesselam. hanımefendiye piyasada alacak kitap kalmayınca kendime de çalıştım tabi biraz. kuzu sıkılmasa daha çok dayanırdım ben kredi kartına ya sağolsun, aldığımız kitapları okumaya eve gidelim diye zırıltılar başlayınca döndük. hafta sonu serenad'ı imzalatmaya livaneli'ye de gidebilsem tadından yenmezdi :))

Cuma, Ekim 28, 2011

life goes on...









 düşünceli bir kalbin tavsiyesiyle onca yolu aşıp gelmiş bize, iyi ki..







Salı, Ekim 18, 2011

                       bir çocuk düşünün, bir koltuk üzerinde fotoğrafçıya iri kara gözleriyle bakıyor, çünkü flaştan korkuyor, babasının lakabını bir çikolataya satıyor, zıp zıpa oturduğunda duvarları öyle yıkıp geçiyor ki bir sürü seyircisi oluyor bu gösteri anlarında; annesi kahvaltı hazırlayamadığında içtiği şehriye çorbasını kusuyor arkadaşının kapşonuna bu çocuk; düşünün ki kardeşi okuldan eve dönmediğin de onu arama görevi de ona kalıyor, bahçede oyun oynarken sırf başka çocuklardan kıskandıkları ve annelerine inat olsun diye bahçeye çişlerini yapıyor bu kara kızlar. şimdi de bir genç kız düşünün; uzun düz saçları, gülümsediğinde insanın içine işleyen bir bakış, sıcaklık; kardeşinin tüm erkeksi kaprislerine dayanan ama aynı zamanda eşyalarını paylaşmayı da kardeşinden öğrenen bir kız bu, okulun en havalılarından "bayan popo";
                     o kız abla oluyor zamanla, o abla kardeşinin ergenliğinde, aşklarında yanında olmaya çalışıyor elinden geldiğince, o abla ki kardeşinin yurrta kalmaması için saatlerce gözyaşı döküyor ve kazanıyor elbette savaşını, o abla ki günaydın cevabına günümün aydın olduğunu ne biliyorsun diyen kızı idare ediyor dersane yıllarında, o abla ki en yakın arkadaşıyla kardeşinin kavgaları arasında kalsa da hep destek kardeşine, işte o abla sıcak bir omza sahip, kar yağarken camın önünde kardeşiyle gözyaşı döküyor annesini özlediği için, üniversiteye giderken en sevdiği elbisesini bırakıyor kardeşine, kardeş önce çok mutlu abla gidiyor ev bana kaldı diye ama anlıyor ki zamanla aslında bir çok dosta, arkadaşa sahipken en büyük zenginliği ablasıymış o kardeşin. ablası herşeymiş; dost, arkadaş ,anne, baba, sırdaş, can...
                   şimdi o abla dünyanın en iyi annesi ; kardeşine , sevdiği adama öyle bir mutluluk yaşattı ki kuzuyu dünyaya getirerek. ve o anneye dair anlatamadığım ama ömür boyu yüreğimde taşıyacağım binlerce anı, duygu..
                   iyi ki doğdun birtanem, herşeyim, canım, kanım. seni çok seviyorum.
                                                                                                                                        kara kız

Perşembe, Ekim 13, 2011

dilli zilli

evet evet, çok oldu biliyorum. sorarsın bana ileride, bu aralıklar neden uzadı diye. biraz tatsızlık, biraz yoğunluk diyelim annecik. biz nasıl zamanlar geçirirsek geçirelim sen öyle bir hızla büyüyorsun ki aklım hayalim almıyor. büyümende birincilik sivri dilinde hanımefendi. laflar takır takır, cuk diye yerine. bize de bazen gülmek bazen bön bön bakmak kalıyor.

                                  -eylül biraz sus da muhabbet edelim artık!
                                  -niye, siz muhabbet kuşu musunuz?



               -annecik biliyor musun, senin yaşındaki çocukları anneleri yatağına yatırıp odadan çıkıyor ve çocuk kendisi uyuyor
              -cık cık cık!!!

 

 -annecik, bu babanın da bir faydasını görmedim, çağırdık hala gelmedi!
                             -aman anne, kızma ya, çocuk maç izliyor!

 


bu tüllü şeyi bana aldırana kadar göbeği çatlayan kuzu.neyin üzerine giyeceksin, olmaz ki dedikçe, pantolonun, taytın, çorabın, nooolur anne, nooolur alalım diye beynimi yiyen zilli. seninle başım dertte, ne yapsam bilmiyorum...


biz yine sonbaharda, hayran olduğumuz florya'da, düşen sarı yaprakların hışırtılarıyla mutlu olduk.
uzun zamandır fotoğraf koymamamdan yakınan uzaklardaki ailem! kanarsınız artık fotoğrafa. bakın gari...                                      


bu fotoğrafa dikkat, burası bizim ayakkabılık :)

Salı, Ekim 04, 2011

gecikmeli 1 ekim...



hem yeni almış gibiyim seni kucağıma, hem kendimi bildim bileli varmışsın gibi hayatımda. bilmediğim çok şey var bu hayatta ama bildiğim birşey var ki, iyi ki varsın hayatımda, iyi ki doğmuşsun. içime öyle işledin, öyle yer tuttun ki yaşamımda. şimdi kokun burnumda, akşamı bekliyorum. daha çook güzel yaşların, çoook mutlu ve huzurlu güzel yılların olsun annecik.






Salı, Eylül 13, 2011

ilk günün raporu

ilk günden, daha ilk günden sattı beni. hani bana çok düşkündü, bensiz duramazdı, yanağımın kokusunu özlerdi. pehhh!!! sınıfa girdi, kapıya bile bakmadı bir daha. karşı sınıfta diğer annelerle deyim yerindeyse mal gibi bekleyen zavallı ben. her koşulda kendime acındırmayı nasıl da başarırım ayyy. daha çok kalmak istermiş okulda, hava çooook kararıncaya kadar. yetmemiş. görürüm seni ben birkaç sene sonra "sıkıldıııım, okuldan bıktım" diye cinnettlendiğin zamanlarda. ama ben lanetlendim zamanında annem tarafından, bilmiyor kimse tabi, figen'den başka. çok sattım arkadaşlarım için annemi, onlardan başkasını görmezdi gözüm, varsa yoksa arkadaşlar. çok ah etmiştir bana, bize yani, figen de farklı değildi, kahverengisi işte. başıma gelecekleri iyi biliyorum. korkuyorum be atam :))

ilk günden yazılacak bir gerçek varsa, arkadaşlık kurmak için çaba sarfettiği. kapıdan izledim bir süre, o bakmadığı için görmedi tabi. emindim böyle olacağından, okulu seveceğinden. umarım böyle devam eder :)

Cuma, Eylül 09, 2011

okullu olmaya hazırım!

pazartesi başlıyorum yeni okuluma. bunca yıl aradan sonra. heyecanlıyım!



belki eylül benim kadar heyecanlanmıyordur. yani ne bileyim, çok acayip içim. mutluyum, meraklıyım, heyecanlıyım, sabırsızım, beklentiler içindeyim. ama tedirgin değilim. içimde hiç kötü bir his yok. eğer beni yanıltmazsa eşek kafa sorun çıkmaz. alışacağından ve seveceğinden eminim. sadece yeni hayatı nasıl olacak, tüm gün neler yapacak, arkadaşlarıyla nasıl bir muhabbeti olacak, meraktayım işte, herkes gibi. pazartesinden cumaya ben de varım ama o hayatta, alıştırma haftasında. hergün iki saat. kuzu da ben de yeni arkadaşlara yelken açıyoruz, oleeey :)  

Cuma, Ağustos 26, 2011

bu kız var ya!

anne uçaklar yakıtlarını neden benzin istasyonundan almazlar, deniz neden tuzlu (biz eskiden buna balıklar kokmasın diye derdik), okyanuslar neden lacivert, nazar nedir, şey ne demek ?( bunu ergen birine anlatırken bile göbeğin çatlar)  bir çene hiç mi durmaz!
 üstelik cevap vermeyince de "anne niye bana yüz kere söyletiyorsun" diye fırçasını da atar hanım. posta da koyar   "hep sizin dedikleriniz mi olacak". televizyonu unutan bünyem azıcık birşeyler izlemeye kalkıyor da bu günlerde, cümle aynen şu "illa sizin istedikleriniz mi izlenecek" sonra hareket net, kumanda alınıp direk 122,  nickelodeon! 

ahh, mağazada başıma gelenlerse hep feci. balerin eteği gibi bir etek beğendik, tüllü müllü, mor. üzerinde çok sevdim, kuzu da sevdi, alalım anne, çok beğendim diye zıplayıp duruyor. o sırada üstü mayo altı tüllü şu bale yaparken giydiklerinden, önünde de hello kitty olan göründü gözüne. ona bayıldı! başladı;
-anne bana bunu alacaksın
 bu zamana kadar ondan hiç duymadığım bir tarz. "alacaksın". ifadeyi duyunca tepeme çıkan sinirleri sakinleştirip durumu açıklamaya koyuldum. onu baleye giderse giyebileceğini, baleye de gitmediğine göre almanın anlamı olmadığını. bu kez tutturdu
-beni baleye yazdır anne!
epey bir süre diretti alabilmek için. onu alamayacağımızı ama diğer eteği alabileceğimizi son olarak söylediğimdeyse resti fena yedim
-beğendiğimi almayacaksak diğerini de istemiyorum!
ve bana 15'lik kızlar gibi surat yaparak mağazadan çıktık.
akşam sevgiliye anlatırken olayı, eteği de çok beğenmiştim ama kuzu istemedi dediğimde acele acele lafı yapıştırdı
-senin beğendiğini değil benim beğendiğimi almamız lazımdı!


en son dün akşam niye kızdıysa
"yavaş yavaş sinirlenmeye başlıyorum ben de" derken buldum hanımı

çok erken ühhüüüü :(((

Çarşamba, Ağustos 24, 2011

bitti :(

uzuuuun, upuzun bir aradan sonra ciğerciye döndük. hem yeni yeni alışıyorum, hem sanki hiç gitmemiş gibiyim, tuhaf. denize, güneşe, uykuya eğlenceye, gülmeye, pideye, sevdiklerime doyup geldim demek isterdim ama maalesef doymadım. benim için yaz bitti demek içimi acıtıyor, denize giremeyeceğimi düşünmek çok üzücü. belki bir şeyler çıkar, son bir kavuşma, lütfeeen.
tatil en çok kuzuya tatildi. zaten herşey onun yüzündeki gülücük için değil mi? zilli, sabah 9 gece 11 mesai yaptı, hiç boşu yoktu. deniz, kum, bahçe, arkadaşlar, park! daha ne olsun ki.  unutmadan yazmak gereken şeyler de var elbette, hemen yazalım;

denizde çişi gelen kuzuya, bu seferlik denize yapması gerektiğini (cıkcıkcık) şu an yapabileceğim başka birşey olmadığını söylediğimde, zavallım önce anlamaz şekilde baktı garip garip. sonra baktım kıyıya doğru koşmuş bikiniyi indiriyor. tamam gerek yok deyip biz kıkır kıkır gülerken, babası sordu kuzuya;
-babacık, çişin nereye gitti?
-sanırım buralardadır, denizin sifonu yoktu, çekemedim!!!

saçlarını okşayıp masal anlatırken kuzuya yatağında, içim doldu "sen de büyüyünce senin gibi çok tatlı, akıllı bir kızın olsun annecik" dedim sevgiyle. bizimki hüzünlendi;
-ama ben kiminle evlenicem?
-büyüyünce aşık olup evleniceksin annecik!
-ama ben kızımı karnıma nasıl koyucam?
- :))))

- anne keşke hep karnında olsaydım
-niye ki?
-sivrisinekler orada beni sokamazlardı!

   

Perşembe, Temmuz 14, 2011

felekten bir gece :)

sabah sabah boğazımdaki acı neden? bağıra çağıra, hoplaya zıplaya şarkı söylemekten!
"mutlaka" listeme bir çizik daha attım dün akşam. kuruçeşme arenada. ben performans diye buna derim. ele güne karşı'yla başlayan konser bizi bizden aldı. gitarın bası yüreğimi hoplattı. buselik makamına huzur doldurdu, bir zamanlar fırtınalar estirirdim coşturdu. hele özkan'ın ama kopuktu kopuktu zinciri, gerçekten kopardı. çocukluğuma, ilk gençliğime, üniversite yıllarıma, hayatımın her dönemine iz bırakan şarkılar. ali desidero'yu söylerken farkettim, hepimiz şarkının sözlerini, ki ne kadar da uzundur, teklemeden söyledik. aldığım hazzın tarifi yok. herkes gitsin, görsün, dinlesin.

"ne dersiniz"i söylemedin ya mazhar, alacağın olsun! 

Pazartesi, Temmuz 11, 2011

???

işaret parmağımız niye orta parmağımızdan kısa? dünyanın neden çatısı yok? uzay karanlık, neden dünya aydınlık? sorular, sorular sorular...

Salı, Haziran 28, 2011

pıtır pıtır :)

avm'de ayakabı arayıp duran annesine;
-anne, sanırım birşeyler yedikten sonra gezsek daha iyi olur, benim enerjim bitmek üzere!
diyen kuzuya ne yapılır, sımsıkı kucaklayıp öpülür, öpülür, öpülür

hala işe gitmemi sindiremeyen kuzu. hala pazartesi sendromu yaşayan eylül'üm benim. sanma ki annen yaşamıyor bunları. her pazar gecesi içi buruluyor bu kadının, sabah sana bakıp ayakları geri geri gidiyor. sen de öğlene kadar millete dünyayı dar ediyorsun. ne denir ki...

bu yazı huzursuz bitsin istemiyor bu kadın. bugün güzel bir gün. mutlu bir gün. akşama yine sarmaş dolaş olacağımız bir gün :))

İçimde bir tebessüm ah kıpır kıpır
İşliyor ya kalbime tıkır tıkır
fıkır fıkır
pıtır pıtır

tatilime az mı kaldı ne???

Pazartesi, Haziran 27, 2011

......

biliyorum 3-5 yıl sonra içim hesap soracak bana. yapışacak yakama, niye üzdün beni bunca, yapmayı sevdiğim şey varken onca, vaktini neden harcadın oralarda! bir kısacık hayat var elimde oysa, ben dursan da durmayan. şimdi olsa da dinlesem yaşar kurt'tan ya da sevgiliyle gitsek yine en salaşından konserine;

bilgenin şarkısı
Küçüktüm ufaciktim

Top oynadim aciktim
Buldum yerde bir erik
Bunu sen mi çaldin dediler
Koştum erigin ardindan
Günler günleri kovaladi
Kendimi yakaladim kaçarken kendimi
Kendimi yakaladim kosarken kendimi
Kendimi yakaladim atarken kendimi
Kendimi yakaladim düserken
Gençtim diye baslamam gerekiyordu
Bu sarki öyle tasarlandi
Gençligimi aramaya çiktim
Yürüyüs yapmak yasak dediler
Koştum gidenlerin ardindan
Günler günleri kovaladi
Kendimi yakaladim kaçarken kendimi
Kendimi yakaladim kosarken kendimi
Kendimi yakaladim atarken kendimi
Kendimi yakaladim kaçarken
Kendimi yakaladim
Tek basina kendimi
Anne kendimi yakaladim
Kosarken
Kendimi yakaladim kaçarken kendimi
Kendimi yakaladim kosarken
Kendimi yakaladim düserken kendimi
Kendimi yakaladim atarken

kendimi yakalasam, tam da şu anda kendimi...

Salı, Haziran 21, 2011

finding nemo :)))


nasıl bir haz, anlatması zor (kızgın kumlardan serin sulara diye devam edesim geldi) kafayı boşaltıp hurraaa. aklında sadece ve sadece onunla geçen birkaç gün. gece yatarken bile sağını solunu düşündüm. ama hepsi en sonunda çıktı ortaya, nemo hariç. birkaç gün öncesinde başarısız bir denemenin ardından adamakıllı oturup çalıştım üstünde. olunca çok garip oldum, baktım durdum, doyamadım. gece kaç kez koyduğum odaya gidip gidip ziyaret ettim nemo'yu. sanki  canlıydı artık, ruhu vardı, bana gülümsüyordu. ben de gülümsedim ona defalarca. sevdim hatta küçük yüzgecini. sonra yanlız kalmasın dedim, dori'yi yaptım ona. ardından sammy, vatoz ve ahtapot. daha çok şey yapmak geldi içimden ama sadeliği seven diğer yanım dur! dedi, çorba etme. etmediğimi umuyorum. ve beğenildiğini...







Cuma, Haziran 10, 2011

dondurma aşkı


-eylül, bu hayatta yemekten hiç sıkılmayacağın şey ne?
-magnummm :)))





oyun oynarken söylenen bir cümle;
-sanırım hayalgücüm bana oyun oynuyor!
çok mu büyüdün be annecik...

Çarşamba, Haziran 08, 2011

kısa kısa...

 kiraz yiyoruz;
-eylül, artık yeter mi?
-hayır anne, benim bir an önce büyümem lazım!
-yine niye büyümek istedin bakalım?
-koltuğa sırtımı dayayıp oturunca ayaklarımı yere vurabilmek istiyorum!
-hımmm, biraz daha uzaman gerekiyor yani
-evet, deniyorum deniyorum, bir türlü olmuyor!
***
akşam sarmaş dolaş yataktayız, öpücüklere boğduğu halde;
-anne, yatmadan son kez öpebilir miyim?
-öp annecik yerim seni
-anne, yanağının kokusunu özlemişim
mutluluk!!!
***
gece rüya görmüş zilli, ne gördüğünü sorduğumda hatırlamadığını söyledi.
sonra da sanırım buna bir çare bulmaya karar verdi;
-anne, rüya görürken sen fotoğrafını çeksen rüyamı unutmam!
***

Pazartesi, Haziran 06, 2011

doktor kuzu

ters bir kız benim kuzum, enteresan bir kişilik. üç küçük domuz masalını canlandırıyor babasıyla. bizimki sıkılmış! artık üç küçük kurtçuk olsun bunlar, domuzcuk gelip evlerini üfleyip püflesin. masal tersine dönmüş yani. benimle oynadı geçenlerde. gülmekten kırılıyorum tabi. kurtçuklar zavallı zavallı kaçıyor, domuz peşlerinde. en son domuz bacadan girdi ve kaynar kazana düştü. ben zannettim oyun bitti. hayııır, poposu yanan domuz doktor maymuna götürüldü. tedavi nasıl oldu dersin;
- anne bak, poposu yandı, doktor maymun ona hametanla bepanteni karıştırıp sürüyor, iyileşir şimdi.
ilaç da yazmaya başladı, oy oy oy...

Salı, Mayıs 31, 2011

**aşçıbaşı**






ahh çok becerikli, hem de çok dilli. kıymaya karabiber koydun mu anne, bunun yoğurt çorbası olduğuna emin misin nanesi nerde? deli mi ne...
ben yıkarım, ben yoğururum, ben doldururum, ben karıştırırım. bir kocaman eşşek!
bunlar yapılmadan önce de illa önlükler ve şapkalar takım olarak giyilecek!

biberi yemek istemeyen kuzu  kendi doldurduğu biberleri afiyetle indirdi mideye. hatta ertesi gün yaptığı türlüyü bile yedi ki kendisi patlıcanı, kabağı falan sevmiyorum diye iten bir kişiliktir.
yaniii yemek yapma etkinliğiiii hem birlikte zaman geçirme açısından mükemmel, hem yemek yapmak zorunda olduğundan onu yanlız bırakmanın verdiği dayanılmaz vicdan azabını engelliyor, hem dee sebze yediriyor, daha ne olsun :))