Cuma, Aralık 04, 2009

ebru






halamın kızının adı olmasa hep koymak istediğim bir isimdir, ebru. söylenişi de manası da öyle güzel ki. rafet küllüoğlu amcamızın yanına gidene kadar bu kadar da hoş olabileceğini bilmiyordum. öyle bir zamanda gitmişiz ki, kağıdı suyun üzerinden kaldırırken yakaladık. yaptıkları muhteşemdi. hepsinden güzeliyse bu boya ve fırça ordusunun tablo gibi duruşu. ben bayıldım, siz de bayılın...

el de öperiz...









işte bayram sabahı. babamız yoktu bu bayram, buruktuk. ama olsun, yine sevdiklerimizleydik. ama yine de adettendir, "nerrrde o eski bayramlar" demek istiyorum

koşalım, koşalım









tarih kokusu








bu kokuyu en iyi uydum bilir herhalde, e arkeolog kendisi. şu an hangi tarihi kokluyor acep :) bendeniz bu tip yerlere girince, sanki zaman makinesine girmiş de eskiye gitmiş gibi oluyorum. şöyle ki, orada yaşamış gibi bir hisse kapılıyorum. reenkarnasyon desek, o kadar çok reenkarne :))) olabileceğimi sanmıyorum. sanki o masada yemek yedim, o odada uyudum, ya da resimdeki kazanda yıkandım :) yani nereye gitsek koca bir kazan. yıkanmaya ne meraklılarmış. ondan ziyade, kazana oturup mu yıkanıyorlarmış acaba? koca adamları hayal edemiyorum da içlerinde. küçük bir havuz boyutunda, acep hepbirlikte mi yıkanıyorlardı. dilo acil cevap :p

sonbahar manzaraları








çıldırmış gibi fotoğraf yüklüyorum, biri beni durdursun. yoo hayır durdurmasın, haftaya çok işim var hiç yükleyemem, bekleyenler var.görevlerimi yerine getirmem lazım. ay artık yazamıyorum da bugün yazan yerlerime birşey oldu. deliriyorum sanırım, imdaat!

deniz bebek








çok tatlı, mini mini bir kız. öyle küçük geldi ki, sanki bizimkini büyümüş verdiler. unutuyor insan zaman geçtikçe maalesef. annemle babam bazı şeylerimizi hatırlamazdı da ne kızardık figen'le. altı üstü iki çocuğunuz var, insan unutur mu?
bebek gezimizin tamamını kuzu hanım ikinci aşkı sedat'la geçirdi. aşık kız napalım. hep söylüyorum, aşkı bıdık ayağını denk al, kuzu kocana göz koyduuu
ve aysu ablasıyla süslenip püslendi, bayıldı ona. aysu da bayılınmayacak gibi değil, eti tatlı, insan ısınıveriyor

saklambaç






uzaylı zekiye vardı çocukluğumda, kafası toka dolu. ona mı benzedi ne

ev öyle büyük ki saklambaç oynamaya doyulmuyor. küçük bir niş buldu kendine, saklanıp durdu. ev halkı, saklanın!

anasınıfı








kırmızı montumuz da çok uydu formalarına. sıraya çok yakıştı kuzum yaaaa

dongido sevgisi...




kara tahta görmeyeli...
arkadaşlarına şiir okurken

iskeleti tadeşim pipetten yapmış. e tabi benim tadeşim

bayılıyor sercan'a. bir cilve, bir eda. kastamonu'ya kimin yanına gidiyoruz diye sorunca önce hep sercan'a gidiyoruz dedi sıpa. enişte de böyle sevilir miymiş canııım...

tadeşim


takvim nasıl ama :)







eskiden herşeyi atmayıp (sakız kağıdına kadar) bir taraflara saklamasından annem usanmıştı. çöpçü derdik kendisine. bugünlere yatırım yapıyormuş meğer. çerden çöpten öyle şeyler yapmış ki bizi örtmen, inanılmaz. ve çok güzel. bayıldık okula. dışını da bizimki boyamış, üşenmeden. dilek ve şikayet kutusu gördüm, birşey yazan oldu mu? olmaz mı; ahmet saçımı çekti, mehmet bana vurdu...
keşke burada olsan, birlikte olsak. keşke kuzunun öğretmeni sen olsan. ona doğruyu, güzeli, okumayı, çalışmayı, öğretmen sevgisini sen öğretsen. keşke...

veee alatarla








kocatarla'ydı muş'ta, alatarla oldu kastamonu'da, tesadüf. küçücük, tatlı bir okul. bir avuç öğrenci, üç öğretmen.
yıllardır okula giden kuzu hanım, daha önce de söylediğim gibi, hemen adapte oldu. boya yaptı, flüt çaldı, tahtaya kalktı, oyun oynadı.
zaman aşımına uğradım, yazamıyorum. neler vardı yaaa. google senin yüzündennn