teyzesinin kuzusu öyle özlemiş ki onu, uyurken sesini duyunca yüzünde güller açtı. sarılıp da teyzesinin omzuna öyle bir yatışı var ki. ne kadar sık göremese de, birlikte olamasa da çok seviyor teyzesini, kan bu çekiyor :)
tadeşimin gelmesi ve havanın da güzelliğiyle biraz deniz havası alalım dedik. güneşli ama soğuk sahilde epeyce zaman geçirip kuzunun gönlünü yaptık cumartesi. alışveriş merkezi, oyun makineleri derken akşamı ettik.
akşamdan ertesi günün planlarını yapan bendeniz, güne mükellef bir kahvaltı hazırlayarak başladım. bu sırada dolap kapağına vurduğum kafam hala şiş. öyle çok ağladım ki, çocuklar gibi. iyi geliyor bazen yahu. erkenden atladık arabaya. istikamet Taksim!
kuzu'nun İstiklal'e ilk çıkışı. şimdi götürmek için can atıyoruz, ileride çok gitmesin diye dualar eder miyiz?
eskiden, yani o kadar da eskiden demeyelim genciz hala ispatladım ne de olsa az önce, taksim'e çıkınca bu çocukların ne işi var burada der, tuhaf tuhaf da bakardım. kazın ayağı öyle değilmiş. bal gibi de gezilirmiş, kimseyi kınama, kınama, kınama...sevgiliye uzun zamandır bahsettiğim, gelmeye can attığı canım ciğerim'e de nihayet gittik. amanın bir ziyafet, göbüşler şişti.
sonra biraz nostalji. kuzu'nun hayatında bir ilk daha!
sonrası Karaköy. tam teçhizatlı cevat kelle bendeniz, yanımda martılara atmaya simit bile var. gerçi "martılar balık yermiş, simit yemezmiş" ama, akılsız kafam işte...
karaköy güllüoğlu'nda da bir tatlı keyfi ki, nasıl bir lezzet, ohh be dedirteninden. yakında baskül ailesi gibi çıkarsak ortaya şaşırmasın kimse, normal...